YARALI RUHLAR CENNETİ

25 2 0
                                    

Gerçek gülüşler tek yalana satılır mı?
Bu yük... çok ağır.

Ben kimdim?
Bu soruyu artık hergün kendime sorar olmuştum.

Ilık kahvemden yudum alıp, oturduğum tekli koltuğa iyice sindim.
Denizin serin sularında mıydım? Yoksa uçurumun dibinde mi? Bu nasıl bir araf..
En güzel senelerimi deli teşhisiyle geçirdim. Ama değildim, kendimi buna hiçbir zaman inandırmadım.

Silkelenmek adına koltuktan kalkıp esnedim.
Güneş yeni doğmaya başlıyordu. Yürümek biraz iyi gelebilirdi. Altıma spor tayt geçirip, üzerime beyaz sporcu sütyeni giydim.
Mavi spor ayakkabıları da ayağıma geçirip dışarı çıktım. Bileğimde ki siyah lastik tokayla saçlarımı gelişi güzel topladım. Kulaklığımı takıp şarkıyı başlattım.
Sarah Jaffe - Clementine

Sinirimi asfalttan çıkarırcasına koşuyordum. O herkesin gözdesi olan İstanbul sokakları, bana dar gelmeye başlamıştı. Deniz kokusunu takip edip sahile ulaştım.

Boş banka oturup, nefesimi düzene sokmaya çalıştım.
Gözlerimi kapatıp, başımı gökyüzüne doğru çevirdim. Neydi bu karmaşıklık? Bu kabuslarım... kafamın içinde ki sesler...
Gerçekten delirmişmiydim?

Yanımda bir ağırlık hissettim. Yeminliymişim gibi gözlerim hala kapalıydı. O koku.
Ellerimin soğukluğu tüm vücudumu esir almıştı. O keskin ses konuştu.

"Çok mu korktun Şahmelek? Herşey senin içindi meleğim yemin ederim. Dayanacağını bilmesem dururdum ama dayanıyorsun güzelim. Az kaldı..."

Duyduklarımla gözyaşlarımı serbest bıraktım. Yumduğum gözleri açmak istiyordum ama kan beynime fırlamışçasına hareket edemiyordum. Ensemde ki, omuzlarımda ki tüyler diken diken olmuştu. Titreyen parmaklarımla, bankın kollarını sardım.
Geçti portakal... aç gözlerini.

Titreyen göz kapaklarımı yavaşça araladım. Tuttuğum nefesi sesli şekilde verdim. Kafamı sağa çevirdiğim de kimse yoktu.

Artık rüya ve gerçek hayatı karıştırmış olmuştum.
Koca koca yangınlara kafa tutarsında göğsündeki mumu söndürmeye gücün yetmez..
Böyle çaresizdim işte.

Daha fazla oyalanmadan yerimden kalkıp, sarhoş misali yürüyüp eve yol aldım.

...

Masal'ın Doğum Günü

Aynaya son kez baktım. Kırmızı dantel büstiyerin bedenime tam oturması beni memnun etmişti. Altına giydiğim dizlerimin altında biten deri, önden yırtmaçlı olan etek yakışmıştı. Ağır durmayacak şekilde yaptığım göz makyajı, göz rengimi ortaya çıkartmıştı.
Saçımı doğal dalgasıyla salık bıraktım. Kapıya doğru ilerleyip, dolaptan siyah deri topukluları ayağıma geçirdim. Çantamı alıp dışarı çıktım.

Şanslıydım. Çevirdiğim ilk taksi durmuştu. Adresi verip yola çıktık.

...

Masal'la en sevdiğimiz mekan olan Zindan Pub'ın önünde durduk. Ücreti ödeyip arabadan indim. Soğuk hava bedenimi esir almıştı.
Giriş kapısına ilerleyip, korumalarla ufak sohbetten sonra içeri girdim.
Masal'ın gözlerinde ki heyecan beni mutlu etmişti.
Koşarak yanıma gelip, bağırarak konuştu.
"İşte benim bir numaralı kaşmerim geldi! İyi ki geldin canım arkadaşım. Hadi seni arkadaşlarımla tanıştırayım."

Kolumdan tutup, topluluğun içine sürükledi.
Masaya ulaştığımızda beni herkesle tanıştırmaya başladı.
"Gençler, size çok bahsettiğim arkadaşım portakal. Portakalım bunlarda üniversite arkadaşlarım.."
Diyip masada ki herkesle el sıkışmaya başladım.
Aralarından biri konuşmaya başlayınca gözlermi ona diktim.
"Tanıştığıma çok memnun oldum. Masal senden çok bahsetti. Çizimlerin efsane cidden. Bir daha ki sergine gelmek çok isterim."
Çok samimi biriydi. Yüzünde ki sarı, kahve karışımı sakalları onu erkeksi gösteriyordu. Ela gözleri ışıl ışıldı.
Tebessüm edip cevap verdim.
"Çok teşekkür ederim. Tabi ki gelebilirsin, çok memnun olurum."

Masal'ın barmene yaklaşıp bir şeyler fısıldadıktan 5 dakika sonra elinde koca tepsiyle masaya geldi.
Ah tabiki... Masal ve çılgınlıkları.
Masada ki 20 den fazla shota göz devirerek baktım.

Herkes bardakları kavrayıp havaya kaldırdı. Masal çığlık atarcasına konuştu.
"Evet bugün benim günüm! Buradan ayık çıkan olursa onu şişlerim. Hadi 1..2..3"
Diyip bardakları tokuşturduk.
Diktiğim bardağa tiksinircesine baktım. Miğdemde ki acı tat boğazıma kadar ulaştı.

Masadakiler kalkıp geniş alana ilerleyip, müzik eşliğinde çılgınlar gibi dans etmeye başladı.
İçmeye devam ederken gözlerimle etrafı taradım.
Yetersiz kalan ışıklandırma, insanları görmemi engelliyordu.

Yanımda hissettiğim gölgeyle, başımı o yöne çevirdim.
Oldukça uzun olan, siyah dağınık saçlı adam bana bakmadan konuştu.
"Eğlenmiyor gibi duruyorsun."

Anlamaz ifadeyle bakıp yüzünü seçmeye çalışıyordum. Yutkunup karşılık verdim.
"Eğlence anlayışım farklı demek ki. Bu kalabalık ortam ve yüksek sesler bana göre değil."

Boynumda ki sıcaklık beni heyecanlandırmıştı.
Bakışlarını bana çevirip gözlerini gözlerime dikti.
"Saçların... fazla dikkat çekici."

O gözler..
Buzdan kafes.

Kekeleyerek konuştum.
"S-sen o-osun."
Daha çok yakınlaştı. Kulağıma eğildi.
"Kimim?"
Yutkunamıyordum. Kesik nefeslerim konuşmamı engellese de cevap verdim.
"O-o gün beni lavabodan çıkartmıştınız."

Dişlerini gösterip sessiz güldü.
"Hatırlamana sevindim. Dünya küçük ve tesadüflerle dolu."
Gözlerimi kırpıştırdım. Gerçek miydi? Kabusta görüyor olabilirdim.
Dudaklarını yalayıp konuşmaya devam etti.
"Bir içki ısmarlasam sorun olur mu?"

Onaylarcasına kafamı salladım.
"Ben ısmarlasam daha doğru olur. Yani şey.. o günün teşekkürü olarak görün."
Alt dudağını dişleri arasına alıp başını salladı.

İki viski bardağını alıp yanına oturdum.
Bu oydu.. belki paranoyaktım ama kabuslarımda ki kişiye çok benziyordu.
Kafasını bana doğru aniden çevirip konuştu.
"Bana neden öyle bakıyorsun? Korkar gibi."
Kendimi toparlayıp cevap verdim.
"Ha-hayır. Kusura bakmayın birine çok benzettim. Daha önceden tanışıyor muyuz?"
Sorduğum soruyla ben utanmıştım. Salak kafam.

"Belki.. demiştim dünya küçük."
Kafamı sallayıp önümde duran bardağı kavradım. Bardağı ağzıma götürürken konuştu.
"Canın çok yandı mı?"
Bardak elimden kayıp sert zeminle buluştu.
Titremeye başladım. Gözlerimi açıp konuştum.
"N-ne ne yanması? Sen kimsin? Uzak dur benden!"

Anlamaz ifadeyle bana yaklaştı. Sakinleştirmek istercesine kolumu kavrayıp bileğime baktı.
"Sakin ol. Bileğinde ki çizikten bahsediyorum. O gün lavabodan çıkarken farketmiştim bileğin kanıyordu."

Şizofren gibiydim. Haklıydı o gün ışıklar kapanınca panikleyip bileğimi sivri köşeye sürtmüştüm.
Peki neden aklıma o kabuslarım geldi?
Avuç içimin kesilmesi... su dolu küp... kan...yanan resimlerim...
Canım aslında bunlara yanmıştı.

Başımı kaldırıp kolumu ondan kurtardım.
"Ben çok özür dilerim. Kötü günler geçirdim ve biraz paranoyak oldum."
Kafa sallayıp tebessüm etti.
"Anladım. Sorun değil. Her yara ve kabus geçicidir. Canını sıkma."

Gözlerimi kapatıp, derin nefes aldım.
Kabus geçicidir derken?
Aniden gözlerimi açtım.
Yoktu.
Kafamı hızlıca sağa sola çevirdim. Yoktu. Kaybolmuştu.
Neredeydi!
Bana ne oluyor?
Yetmedi mi...

BENİM DİSTOPYAMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin