PARAMPARÇA

24 2 0
                                    

Hayatım labirentten ibaretti sanki.
Ama çıkışı olmayan bir labirent.
Yüreğim kaos... düşüncelerim yıkım.
Neden bunları yaşıyordum? Neyin cevabıydı?
Gram güç kalmadı bende.

...

Pür dikkat onu dinliyordum. Korkumu bir odaya kitlemiş, dik durmaya çalışıyordum.
Tırnaklarımın sızısıyla, yerimde kıpırdanıp oturuşumu düzelttim.
Dayanmalıyım...

Karşımda duran buz mavisi gözler, aklımı çelmeye çalışsa da ona yenik düşmeyecektim.
Belki senelerce onun yüzünden bu şizofren teşhisiyle yaşamıştım.

Sesini ciddiyete davet edercesine düzleştirdi.
"Evet güzelim, en başından başlayalım. Bedellerinin nedenini merak ettiğini biliyorum.
Seni senelerce izledim. Her gün, her saat, her dakika.
Neden? Sen sormadan ben cevaplayayım, o gün tacize uğradığın zaman.. seni buldum. Şansa o adamla hesaplaşmam vardı, beni çok bekletmişti bende onun yanına gitmeye karar vermiştim.
Kapıyı kırıp içer girdiğimde, seni yerde gördüm. Her yerin mosmor ve çizik içindeydi. O it yanında kanlar içinde yatıyordu. Ölmüştü. Yanına yaklaşıp seni kucakladım, hastaneye götürdüm. Yüzüne baktığımda masumluğun dikkatimi çekti. Ama unutma küçüğüm, her masumluğun içinde bir katil yatar.
Adamı ortadan tamamen kaldırdım. Ama seni bırakmadım.
Etrafında ki her şeyi yıkıp geçiyordun. Aileni sildin. Arkadaşlarını yok yere kırdın. Seni seven insanlara yüzünü çevirdin, onlar yokmuşçasına alay ettin.
İşte dedim... katil yüzü meydana çıkıyor."

Bu ben miydim?

Devam etti.
"Sürekli çizimlerini aşşağılıyor, onları paramparça edip çöpe atıyordun. Hep en mükemmelini istiyordun. Bencil, ufak bir kız çocuğundan farksızdın. Onca boyalar, onca fırçalara rağmen hala yetinemiyordun. Bende gözlerinin önünde onları ateşe verdim. Biraz olsun değerlerini bil diye. Kendine olmasa da onlara saygın olsun diye. Sonrasında da tahmin ettiğim gibi. Onları sahiplendin."

Yutkundu. Nefesleri kulaklarımı deliyordu.
"Sana değer veren tüm arkadaşlarını silip attın. Hepsini duygusuzluğunla boğdun. Sonrasında yalnız kaldığın için sürekli kendini suçladın.
Evet seni o su solu cam kaplı fanusa koydum. Nasıl acı çektirdiğini hisset diye. Her çırpınışında, onlara açıklama yapmalarına izin vermeyip nasıl nefessiz bıraktığını anla diye."

Nefes... nefesini kestiklerim beni de nefessiz bırakmıştı.

Parmaklarıyla dizinde ritim tuttu.
"Davet günü o giydiğin kırmızı elbiseyi kıskanmıştım. Yine hiçbirşeyi umursamadan hayatına devam etmeye başlamıştın. Sana kendini hatırlatmam gerekiyordu. Beni ilk o zaman gördün güzelim. Aklımdan çıkmıyordun, aklından çıkmak istemiyordum. Banka oturduğun gün, seni uzaktan izlemek istemedim. Yanına geldim fakat kendine hayal olduğumu kanıtlamak istercesine gözlerini sımsıkı kapatmıştın. Oradaydım güzelim... yamacında."

Yanımdaydı. Gerçekti. Ben inanmak istememiştim, kendimi avutuyordum.

Dudaklarını ıslattı.
"Kendini ikilemde bırakan sendin. Gerçekle rüyayı karıştıranda. O herifle beraber olduğun her an beni çıldırtıyordu. Evet benim ki bencillikti belki ama sen katilsin hatırladın mı?
O özel yerimiz diye adlandırdınız mekan da gördüm seni. O it sana dokundu, benim keşfedemediğim ellerinden tuttu. İçimde ki yangını orayı ateşe vererek söndürdüm. Portakal kokunu silmek istedim her yerden. Sana okla nişan aldığım da gözlerinde ki korku... beni paramparça etmişti. Sana asla zarar vermezdim ama sen bencilsin! Sana kıyacağımı düşündün. Çok sevdiğim kokun olan portakalı kıskandım. İnsanları kokunla nasıl zehirlediğini anla diye... kalbime saplanan ok, seni sıyırıp geçti."

BENİM DİSTOPYAMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin