Jeon Jungkook:
Doğduğumuz ilk andan beri bir amacımız olurdu.Doğduk mu;büyümek isterdik,büyüdük mü;başarılara ulaşmak isterdik...Ama ne olursa olsun,ne istersek isteyelim en çok da;güzel bir hayatımız olsun isterdik.Son nefesimizi verirken,'Güzel bir hayat yaşadım' demek isterdik.Ya da yaşlandığımızda anlatacak güzel anılarımız olsun isterdik.Her zamanki gibi;isterdik.
Minik gözüken ama aslında minik olmayan Luhan hyungumuz gitmiş ardından ise birçok kişi gelmişti.Gözlerimizin içine umutla bakışları yok muydu...beni bitiren asıl nokta buydu.
Günüm insanlara yardım etmenin mutluluğuyla çabucak geçip gitmişti.Ve ben Jin hyunga soramamıştım.Bana kızacağını sanmıyordum ama yine de endişe etmiyorum desem yalan olurdu.
Biricik gökyüzüm kızıllığına boyandığında pencereden dışarıya bakarak gülümsedim.
Mühürlendiğim kişinin nişanlısıyla tüm günümü geçiriyordum ama yine de gökyüzüme bakıp gülümseyebiliyordum.Akşam ikisini yanyana göreceğimi bilmeme rağmen.Aklıma daha şimdilerde düşen görüntüyle gülüşüm donuklaştı.Tabi bu duruma nasıl tepki verebileceğimi düşünmeden hareket etmiştim.
Onu kısa bir anlığına dahi görsem tüm uzuvlarım kilitleniyordu.Ve ben bunları düşünmeden ikisinin yanyana olduğu bir yemek planlamıştım...
"Jungkook,artık çıkabiliriz." Hoseok hyung elini gözlerimin önünde salladığında ufak bir baş onayı vermiştim.Çantamı zırhımmış gibi sırtıma takarken akşam neler olabileceği hakkında düşünmeye başlamıştım.
~~~~~
Eve gitmeyi es geçip hyungumun restorantına gitmeyi tercih etmiştim.
Kapının önüne geldiğimde beni tanıyan görevliler selam vererek içeri almışlardı.
Ne yalan söyleyeyim saygı görmek güzel hissettiriyordu.Büyük restorantın sağ tarafından mutfağa yol alarak söyleyeceklerimi kafamda tartmıştım.Kapının önüne geldiğimde burada duran güvenlikler beni tanıyarak içeri almışlardı.
Koskoca mutfakta herkes bir taraflara koştururken büyük bir ustalık ve dikkatle yemeğini hazırlayan hyungumu bulmuştu gözlerim.Hyungumu her görüşümde olduğu gibi yüzüme tatlı bir gülümseme yerleştirmiştim.
Hyungum da geldiğimi hissetmiş gibi kafasını kaldırdığında,bakışlarımız buluşmuş bana o hep içimi ısıtan gülümsemesini sunmuştu.Kafasındaki şeflerin taktığı şapka saçlarının tamamını kapatıyordu.
İşini bitirip yanıma geldiğinde hiç konuşmadan sarılmıştık birbirimize.'Hoşgeldin' lere gerek yoktu bizim için,önemli olan sarılınca aktarabildiğimiz sıcaklığımızdı.
"Elbette akşam burayı kapatıp size özel bir yemek hazırlarım,sormana hiç gerek yok Jungkook." Hyungum elini omzuma atarken bu cümleyi kurmuştu.
Ben ise minnetimi belli etmek için tekrar tekrar sıkıca sarılmıştım.
~~~~~
Aynı ülkede yaşadığım,kısa süre sonra nefeslerimizin karışacağı,aynı masada yemek yiyeceğim adama o kadar uzak hissediyordum ki kendimi.Aramda kilometreler yoktu belki,geldiğinde elini sıkacaktım;teni tenime değecekti.Ama şu da vardı,ben ona ne kadar dokunsamda;ruhuna dokunamayacaktım.
Önemli olan tensel temaslar değildi.Ruhumu ruhuna adamıştım belki birkaç saniyede,ama onun bundan haberi yoktu.Sadece 'biri' yada 'o' olarak kalacaktım hayatında.
Bana,ona bakmak istediğim gibi bakmayacaktı.Bedeninden öte olan,güzel ruhunu, benim ruhuma adayamayacaktı.Derin bir nefes alarak ıstırıp-çekiştirmekten kanattığım dudağımı birkez daha çektiştirdim.Ağzıma kanın metalimsi tadı geliyordu,dudağımın kızardığına -belki de şiştiğine- emindim.Fakat bu zerresi kadar umrumda değildi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hell Diving//Yoonkook\\
FanfictionJeon Jungkook bu dünyadaki bir 'tuhaftı'. Min Yoongi ise düzenli bir hayata sahip olan, sıradan bir psikolog. Jungkook diğer insanların aksine mistik güçlere sahipti. Peki bu tuhaf çocuk normal bir insan olan psikoloğa aşık olursa ne olurdu? Bunu i...