Jeon Jungkook:
Umutlarımın üstüne çöken derin karanlık,ruhumu ele geçiren kaybetmişlik hissi.Tüm bunlar neden benim başıma gelmişti?Ben yaratıldığım tanrı tarafından bile sevilmeyecek kadar kötü biri miydim?Göz yaşlarım akardı içimdeki acıyı azaltmak istercesine,beni bu dipsiz karanlıktan kurtarmak adına.Ancak bunun bana tek bir faydası bile yoktu,ben doğduğumdan beri bir umutsuzluktum.
Özelliklerimden birini tek bir insana göstersem hatta bahsetsem bile aldığım cevap belliydi;Ucube!
Halbuki bilmiyorlardı bu ucube dedikleri tuhaflar istemese yaşayabilecek tek bir saniyeleri dahi olmayacaktı.Tuhaflar için bu zor olmazdı tek bir hareketlerine bakardı bu sözde insan olanları öldürmek.
Ancak onlar bunu yapmazdı,yapamazdı.
Onlar insan değildi...
İyi ki de değillerdi...Kendini hep diğer varlıklardan üstün gören bu şahıslar aslında kişilik açısından en adi seviyedeydiler.Elbette diğer varlılardan üstün bir şekilde yaratılmış ve kendilerine verilen kusursuz akıl ve güzel uzuvlar sayesinde muhteşemlerdi.
Fakat bu ırk kararmış kalpleriyle bütün güzel olan ne varsa kendi gibi karartıyordu,yok ediyordu...
Aslında en dipte olan onlardı,
Yukarda olan ise bitmek bilmeyen yersiz özgüven ve üstünlük hissiyatıydı.İçinde bulunduğum dünya acımasızlığını gün geçtikçe hiç çekinmeden belli ediyordu.
Ve zayıf olanlar bu ağır baskıyla ezilip,yok oluyorlardı.Ne yanımda oturan Taehyung'u duyuyordu kulaklarım ne de bana iltifat eden kızları.
Şimdi nasıl gidecektim onun sevgilisinin yanına nasıl beş ay geçirecektim onunla birlikte.Ben yapamazdım...başaramazdım."Hey Jungkook oppa beni duymuyor musun?
Yarın benim doğum günüm ve senin de orada olmanı istiyorum lütfen beni kırma!"Önümde oturan rahatsız edici bir ses tonuna sahip olan kız elini gözümün önünde sallandığında düştüğüm düşünce denizinden çıkabilmiştim. Orada ne kadar kalırsam o kadar boğuluyordum.
Ve bu kızın saçma teklifini gelecek olursak...
Tanrı aşkına bu kız bir yılda kaç defa parti düzenliyordu!Bu dört ay içinde onuncu falandı herhalde.Her seferinde reddetmeme rağmen sorusunu yenileyip duruyordu.Ah unutmadan o itici 'oppa' diyişi yokmuydu.Cidden kriz geçirmeme az kaldı."Üzgünüm ama gelemem."Kısaca kestirip attığımda rujdan gözükmeyen dudaklarını büzmüş ve kendisine göre tatlı bulduğu bir ses tonunda konuşmuştu.Bu yaptığı hareketler ise onu benim gözümde sadece ucuzlaştırıyordu.
"Ama oppa sen geleceksin diye çok sevinmiştim 'Benim geleceğimi nereden çıkardın seni lanet olasıca!Şimdi o sikik ses tellerini al ve buradan defol!'
Demek istesemde sadece susmakla yetinmiştim. Zaten önümdeki kızda cevap vermeyince kendi önüne dönmüştü.İnsanları gerçekten anlayamıyordum. Neden bu kadar aptallardı?Belki de bir tuhaf olduğum şükretmeliydim.Dersin bitiş zili çaldığında gün sona ermişti.
Yani normal insanlar için...Benim için ise yeni başlıyordu.Açık mavi çantamı sıradan almış ve suratıma güzel olduğunu düşündüğüm bir gülümseme yerleştirekek Taehyung'a iyi günler dilemiştim.En azından o mutlu olabilirdi değil mi? Üniversite kapısından çıktığımda ilk bahara yeni giriyor oluşumuza rağmen sıcak olan hava karşılamıştı.
Düşüncelerim eşliğinde yalpalayarak nereye gittiğimi bilmeden yürüyordum. Ayaklarım beni nereye götürürse oraya gitmeliydim.Kafamı kaldırıp olduğum yere baktığımda onun şirin eviyle karşılaşmıştım.
Zaten adımlarım başka nereye gidebilirdi ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hell Diving//Yoonkook\\
FanfictionJeon Jungkook bu dünyadaki bir 'tuhaftı'. Min Yoongi ise düzenli bir hayata sahip olan, sıradan bir psikolog. Jungkook diğer insanların aksine mistik güçlere sahipti. Peki bu tuhaf çocuk normal bir insan olan psikoloğa aşık olursa ne olurdu? Bunu i...