+Bir şey mi dedin Mücahit.
- Ben galiba Eda nerede biliyorum öğretmenim.
+Nereden biliyorsun.
- Onun ben dağda otururken yanımdan geçtiğini duydum galiba öğretmenim hatta beni biraz korkuttu.
+Dağa gittiğini sonra konuşacağız beyefendi şimdi hadi götür beni de oraya vardığımızda da özür dileyeceksin.
Ve yola koyulduk ama gerçekten benim aklımda özür dileme meselesi kalmıştı. Zaten yüzüne bakamıyordum şimdi nasıl özür dileyebilirdim.Ne zaman yola çıktığımızı bile bilmiyordum ama varmıştık. İleride Eda oturmuştu. Sanki birini bekliyor gibiydi. Öğretmenle yanına gittiğimizde bana sanki küsmüş gibi bir tavır takınmıştı. Bütün acılar düşünceler bir anda kayboldu. Ama bir şeyler yapmalı ve onu bu durumdan da olsa kazanmalıydım.
Öğretmen araya girip benim ondan özür dilememi istediğinde gerçekten işte fırsat tam olarak bu demiştim.
Eda: Özür dilemesini istemiyorum öğretmenim ondan artık hiçbir şey istemiyorum.
Ben: Ama Eda ben gerçekten özür dilerim. Isteyerek olmadı. Seni görmemiştim.
Eda: Olsun bana ne ben senin özrünü istemiyorum. Canım hala acıyor.
Mine hoca: Ama çocuklar küs kalmak hiç iyi bir şey değildir.
Eda: Ama öğretmenim canım çok acıyor. Ben: Lütfen beni affet ben çok üzgünüm. Inan bana çok üzgünüm. Inan bana ne istersen yaparım. Yeter ki beni affet.
Eda: Ne istersem mi?
Ben: Evet yeter ki sen beni affet.
Eda: O zaman bir hafta boyunca ne istersem yapacaksın. Söz mü?
Ben: Söz.
Eda: Peki seni affediyorum.
Bu gerçek anlamda muhteşem olmuştu. Hem kendimi affettirdim hem de bir hafta boyunca hep onun yanında olma zorundaydım. Aslında bu yaş grubumuz için çok olağan bir şart fakat bana ondan gelmesi farklı ve güzel gelmişti. Bu ânı bu kadar iyi atlatabileceğimi düşünmüyordum doğrusu. Ama artık oldu bitti. Şimdi yapmam gereken tek şey bu bir haftayı olabildiğince kârlı şekilde kapatmak ve biraz daha yakınlaşmak olduğunu farkettim.
Cuma günü geldiğinde bana törende gerçekten içten olduğuna inandığım şekilde teşekkür etti.Bu da beni anlayamadığım şekilde mutlu etti. O bana teşekkür edecek ise ben bunu yıl boyu bile yapardım aslında. Ama ağlaması da bi o kadar beni üzmüştü.Aynı anda bir yazı bir de kışı yaşamıştım.
Bir hafta hem onun hem kendim için kantine gittim. Gerçekten yorucu bir hafta oldu benim için. Ama gerçekten aramızda bir muhabbet bağı kurulmuştu. Aslında yeterdi.Bu kadarı bana yeterdi. Arkadaş olmamız bile bir şeydi iki ay boyunca tek kelime geçmemişti aramızda.
Annemlerin bir buyruğuna isteğine mırın kırın eden ben bir hafta boyunca ayak işi yapınca bu Hakan'ın dikkatini çekmiş ki geldi bana sordu.
Hakan:Sst kız işleri mi Mücahit vay be hem de bu yaşta.
Ben:Ne diyorsun Hakan abi noldu şimdi. Ondan özür diledim bu şartla kabul etti napayım?
Hakan:Ha o olaydı değil mi?
Ben:Evet o.
Hakan: Yapamayacağın şey olursa bana söyle tamam mı? (göz kırptı)
Hakan abi ne demek istedi ki acaba?O benim arkadaşımdı yani kız olsa nolurdu ki? O da benim arkadaşımdı diğerleri de. Yoksa büyük abilerde durum farklı mı ki? Gerçi o da benden altı üstü iki yaş büyük fakat yine de aklıma takıldı işte.
Ovabaşı Mirkan'a 20 km ötede bir kasaba olduğu ve oradan yalnız 3 öğrenci okula kayıtlı olduğu için bizi alması için servis tutulmamıştı.Babam doktordu ve bir kliniği vardı.Klinikte de bir laborant çalışanı vardı. İşte bu yüzden bizi laborant Halil abi götürüp getirirdi.
Ben de arabada kardeşimi öne oturtup Hakan abi'ye bu konuyu sormaya karar verdim.
Halil abi kardeşimin öne oturmasına izin vermedi.Bu yüzden ben ona fısıltı ile sordum ama zaten önemli olmadığını söyledi. Zor bir cuma günüydü ki heralde ikiside uyuyakaldı zaten.
Artık günün sonu geldiği için yatağa tam yatacaktım ki aklıma yatakta gelen o saçma fikirlerin düştüğü gibi bir şey düştü.Aman allahım naptım ben?
Devamı gelecek ;)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Senin için
RomantizmBir düşünün 10 yıldan fazladır bekliyorsunuz. Bir düşünün her zaman her yerde onunla hissediyorsunuz. Bir düşünün siz ona muhtaç iken onun senden haberi yok bile. Söylerseniz kaçmasından, söylemezsen gitmesinden korkuyorsunuz. Saklasan patlar, anla...