Bakın yine kendimi tutamadım! Bölümün son kontrollerini yaptığım gibi paylaşıyorum sizinle ve kesinlikle bu davranışımdan kurtulmam gerecek. Çünkü ciddi anlamda emeğimin karşılığını almak istiyorum. Genellike dört sayfadan az bölüm yayınlamıyorum biliyorsunuz ve lütfen, eğer internetiniz varken bölümlerimi okuyorsanız oylarınızı ve yorumlarınızı eksik etmeyin. (İnterneti olmayanlar lütfen üzerlerine alınmasınlar.)
Ve bu kez ciddiyim. Son üç bölüm 20 oyu geçtikten sonra yeni bölüm sizlerle olacaktır.
İyi okumalar :*
Dokuz kırmızı rakam gözlerimi ele geçirmişti, başka bir yere bakamıyordum. Kaldırımın ortasında öylece dikilmiş, sadece fişe bakıyordum. En sonunda kendimi kurtardım ve hızlı hareketlerle fişi buruşturup, cebime tıktım.
Gerçekten bunu yapmış mıydı?
Gerçekten onu arayacağımı mı düşünüyordu?
Eğer düşünüyorsa, büyük bir hayal kırıklığına uğrayacaktı.
Arkama, pastanenin olduğu tarafa baktım. Acaba geri dönüp, onun ağzının payını verse miydim? Beni ne sanıyordu?
“Sakin ol” dedi bilinçaltım. “Alt tarafı bir numara, sanki sana tecavüz etmiş gibi düşünüyorsun! Hem madem öyle, neden fişi başka bir yere atmak yerine, cebine geri teptin?”
Bilmiyordum.
Cevabım sessizlikten ibaretti.
~~
Eve vardığımda yorgunluktan ölüyordum. Ciddi anlamda ölüyor gibiydim. Bütün vücudum yanıyordu ve bacaklarım beni daha fazla taşıyamayacak gibiydi. Neyse ki hiçbir şey olmadan eve girebilmiş, kendimi yatağıma atabilmiştim.
Kendimi toparlayabilecek kadar uzandığımda kalkıp pijamalarımı giyip, yatağıma geri dönmüştüm. Taylor Lautner’ı hayal ederek uykuya dalmaya karar vermiştim. Evet, erkek meraklısı değildim ama burada Taylor’dan bahsediyoruz! Tanrım!
Bunun yanında Alacakaranlık serisinde, diğer kızların aksine ben kurtçulardandım. Asil kurtlardan. Tabii ki bunun nedenlerinden biri Taylor’un kurtlardan biri olması değil! Bir bakıma kendimi onlara benzetiyordum. Sinirlendiğim zaman bambaşka birisine dönüşüyordum ve bunu engelleyemiyordum.
Bir de vampircileri anlayamıyordum. Sen bir insansın ve genellikle insan kanından beslenenlerin tarafını tutuyorsun. Garip.
Dış kapının sesi geldiğinde düşüncelerime ara vermek zorunda kaldım ve sese odaklandım. Büyük ihtimalle annemler gelmiş olmalıydı. Annem az sonra akşam yemeği hazırlayacak ve beni çağırıp sanki çok iyi bir aileymişiz gibi, bir arada yemeklerimizi yiyecektik. Hiçbir şey olmamış gibi.
Ama ne annemin sesi duyuldu ne de babamın homurtuları. Sadece bir çift ayak sesi dışında hiçbir şey duyulmuyordu.
Yatağımdan kalktım ve elime gelen ilk şeyi aldım. Bardak. İdare ederdi herhalde.
Sonra kapımın kulpu aşağıya çevrildi ve kapı aralandı. Yavaş hareketler sergiliyordu karşımdaki her kimse.
Sonra kapı tamamen açıldı ve onu gördüm.
Aras’ı.
Elimi kalbime koydum. Endişelenmiştim. Hatta hırsız girdiğini filan sanmıştım.
Peki, şu an daha fazla endişelenmem gerekmiyor muydu? Sonuçta o Aras değil miydi? Ondan korkmak gerekmiyor muydu?
Ama kalbimdeki bütün endişe, onu gördüğüm anda kayboldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BELA
Подростковая литератураZaman değil midir iki dostu birbirinden ayıran? Aynı zamanda iki düşmanı birbirine bağlayan? Aras, kendisinden daha güçsüz olduğunu düşündüğü Güneş'in karşısında her zamankinden çok, kendinden emin dururken gelecekte onun karşısında bu duruşunun d...