21. BÖLÜM PART:2

433 28 7
                                        

Bazen karşınızdaki kişiye ne kadar tepkili olursanız olun, içinizdeki o kocaman özlem hepsini yiyip bitiriyor ve olayların merkezine oturuyordu. Şu an da olduğu gibi. Arda'ya ne kadar kızgın olsam da içimden bir ses onu deli gibi özlediğimi haykırıyordu, telefonu açmam gerektiğini.

Bu kez iç sesimi dinledim ve telefonu açıp kulağıma götürdüm.

Ben: "Alo?"

Arda: "Güneş! Nasılsın?"

Ben: "İdare ediyorum, ya sen?"

Arda: "Ben de, sadece, seni özledim." Bunu duymamla aramıza ördüğüm o gergin iplerin çoğu koptu. Acaba diğer ipleri de ben mi indirmeliydim?

Ben: "Benim kadar özlemiş olamazsın!"

Arda: "O zaman en kısa zamanda görüşmemiz lazım."

Arda'yı çok özlemiştim. Kendimi bu aralar çok bitkin hissediyordum ama belki de bir seferliğine kendimi yok sayabilirdim. Ayrıca o bana iyi gelebilirdi.

Ben: "Olabilir."

Yağmur'un bugün beni sıkıştırması aklıma geldi. Onları tanıştırabilme fırsatı ayağıma kadar gelmişti. Geri tepmeyecektim.

Ben: "Şey, Arda?"

Arda: "Bir istek kokusu seziyorum."

Ben: "Üçüncü biri daha katılsa sorun olur mu?"

Arda: "Üçüncü kişinin kim olacağına bağlı."

Ben: "Benim en yakın arkadaşım, Yağmur. Seninle tanıştırtacağıma söz vermiştim."

Arda: "Çok istiyorsan problem olmaz."

Ben: "Teşekkürler!"

Arda: "O zaman Perşembe saat dört gibi her zamanki yerimizde olur mu?"

Ben: "Geç kalma."

*

Bir Çarşamba sabahına daha gözlerimi açtığımda hızlıca yüzümü yıkayıp, üstümü giyinip, okula gitmem bir olmuştu. Bu esnada babam çoktan işe gitmişi annem de benim arkamdan çıkmıştı.

Ve yine okulda, sınıfın içinde, ders işlemekteydim. Aslında ben harici sınıfta bulunan herkes ders işlemekte denilebilirdi. Gelecek hafta sınavlar başlayacaktı ve ben hala ne yapacağımı bilmiyordum. Buna rağmen ders kitaplarımın içinde en rahat olan geometri kitabımın üzerinde uyuklamakla meşguldüm.

Omuzumun dürtülmesiyle gözlerimi açıp Rüzgar'a çevirdim.

"Uyan, hoca sana bakıyor."

"Uyuduğumu gördüyse artık kalkmamın anlamı yok,"

Omuzlarını silkti ve o da kafasını kitaplarının arasına gömüp bana baktı. Aslında bütün kızların ilgilenebileceği bir yakışıklılığı yoktu fakat gerçekten çekici bir havaya sahipti. Yani bazı çocuklar çok yakışıklıdır ama karizma yoktur ya, işte bütün o karizma Rüzgar'da toplanmıştı.

"Neyin var?" dedi. Fısıldayarak konuşuyorduk, çünkü Levent Hoca'nın dersinde konuşabileceğimiz tek ton buydu. Hatta daha bile kısık olması gerekiyordu da neyse.

"Gerçekten o kadar sorunlu mu duruyorum?"

Sırıtarak başını salladı. "Hem de ne."

İkimizde kıs kıs gülerken duyduğumuz isimlerle başlarımızı kaldırmak zorunda kaldık.

"Güneş ve Rüzgar." Levent Hoca'nın sakin sesi sinirlendiğinin bir işaretiydi aslında. "Siz, ikiniz. Artık ayrılma vakti geldi."

"Hocam ama ya..." Daha itirazımı tamamlayamadan araya girdi.

BELAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin