Aras’ın arabasındaydık ve eve gidiyorduk. Motelden ayrılalı yaklaşık yarım saat olmuştu ve bu yarım saati tek bir kelime dahi etmeden geçirmiştik –ki hala sessizliğimizi koruyorduk.
Şaşkındım ve ne diyeceğimi ya da ne yapacağımı bilmez bir haldeydim. Burada Aras’tan bahsediyorduk. O yeterince soğuk, kötü ve bana işkence etmekten çekinmeyen birisiydi. O hayatımın içine fazlasıyla etmişti ama şimdi bunların hepsi bir çırpıda değişivermişti. Yaklaşık kırk dakika önce bana hislerinden bahsetmişti ve ilk öpücüğümü çalmıştı ve işin garip kısmı ben de ona karşılık vermiştim ve bunlar çok garipti.
Biz iki ezeli düşmandık ve bir anda nasıl bu hale gelebildiğimiz konusunda hiçbir fikir bulunmuyordu zihnimin içinde. Onu daha ilk gördüğümde nefret etmiştim fakat şimdi pek emin değildim. Ona hissettiğim öfke hala kalbimin en derinliklerinde bulunuyordu, bunu hissedebiliyordum fakat ona ölümcül derecede nefret beslemiyordum, aksine ona her bakışımda kalbim hızlanıyordu.
Gözlerimi tekrar ona çevirdim ve artık alıştığım düzensiz kalp ritimlerine merhaba dedim.
Yola odaklanmış bir biçimde bir şey düşünüyordu.
Onu tekrar süzmeye karar verdim.
Gözleri, saçları, yüz hatları, o kadar çekiciydi ki. Bunu onu ilk gördüğüm günden beri biliyordum fakat görmek istemiyordum. Gerçekten yakışıklıydı ve bu yakışıklı çocuk, benden hoşlandığını söylüyordu. Bunu bana Yağmur söyleseydi hayatta inanmazdım fakat bunu söyleyen kişi Yağmur değildi, Aras’tı.
Ve ben ne cevap vereceğimi bilmiyordum.
Ona karşı ne hissettiğim konusunda hala bir tanı koyamamıştım –ki bu tanı olumlu yönden de olsa bu ilişkiye onay verebileceğimi sanmıyordum. Bazen hislerinizin önüne geçen bir şey olur. Geçmişiniz. Adı üstünde geçmiş geçmiştir, dediğinizi duyar gibiyim fakat bu kesinlikle doğru bir cümle değil. Geçmiş geçmişte kalsaydı eğer, yapılan hatalar bir kez daha tekrarlanmazdı ve biz insanların en iyi yaptığı şey, hatalarını tekrarlamaktı.
Aras ve benim iyi bir geçmişimiz yoktu. Fazlasıyla hata dolu bir geçmişe sahiptik ve bu hataların tekrarlanması kaçınılmazdı. Ve ben tekrarlanan bir geçmiş daha yaşayabileceğimi sanmıyordum. Fazlasıyla kırılmıştım, dökülmüştüm ve Aras’ın kırık parçalarımı ufalamasına izin veremeyecek kadar yorulmuştum.
Bana ne kadar yaralarımı onarmak istediğini söylese de, bunu yapamayacağını ikimiz de biliyorduk. Ben onarılmayacak kadar derin bir yaraydım ve onun da boşu boşuna zamanını kaybetmesini istemiyordum.
Kendimi fazlasıyla dengesiz hissediyordum, bu ilişkiyi hem kendi açımdan, hem de onun açısından istemiyordum. Çünkü biz normal kişiler değildik ve ilişkimizin de normal olacağını düşünmüyordum. Birbirimize zarar verebilirdik.
Araba evimin önünde durduğunda beni boğan düşüncelerimden az da olsa sıyrıldım ve tekrar Aras’a baktım.
Gözleri her zamanki gibi ifadesizdi fakat içinde büyük bir çelişki yaşadığını görebiliyordum.
“Teşekkür ederim,” dedim ve kapıya yöneldim. Kapıyı açtım ve tam inecekken, onun sesini işittim.
“Sadece oluruna bırak,” dedi. “Düşüncelerinin seni zehirlemesine izin verme, çünkü onların dünyadaki görevleri bu.”
Omuzumun üstünden ona baktım ve sonra hiçbir şey demeden kapıdan çıktım.
Koşar adımlarla bahçeden geçtim ve evin kapısının önünde durdum. Çantamın içinden anahtarlarımı ararken Aras’ın hala evin önünde beklediğini gördüm. Birkaç saniyeliğine elimi çantanın içinden çıkarıp gitmesini işaret ettim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
BELA
Novela JuvenilZaman değil midir iki dostu birbirinden ayıran? Aynı zamanda iki düşmanı birbirine bağlayan? Aras, kendisinden daha güçsüz olduğunu düşündüğü Güneş'in karşısında her zamankinden çok, kendinden emin dururken gelecekte onun karşısında bu duruşunun d...