Harry •28•

327 37 8
                                    

Gözlerimi yavaşça açtım. Önce nerede olduğumu anlayamadım fakat sonra dün yaşadıklarımız yavaş yavaş aklıma geldi. Uyku tulumunda doğruldum ve diğer herkesi tek tek uyandırdım. Her zaman ki gibi en son uyanan kişi Ron oldu. "Bir an önce Melez Kampı'na dönmeliyiz. Hadi yola çıkalım." dememle birlikte eşyalarımızı toparladık. Elimi çantamın içine soktum. Hançer hala oradaydı. Onu almak için yaptıklarımızdan sonra kaybetmeye göz yumamazdım. Draco: "Hermione hangi yöne gideceğimizi biliyor musun?"  diye sordu. Hermione başını salladı. Hepimiz onu takip etmeye başladık. Buraya gelirken ne kadar çok yol yürüdüğümüzü düşündüm, şimdi aynı yolu geri gitmek zorundaydık. Bir kaç saat sonra hepimiz nefes nefese kaldığımızda oturduk ve su içip, atıştırmalıklardan yedik. Yeniden yola çıktığımızda yolda pek konuşmadık. Bir süre sonra Ron'un "Şehre geldik galiba! Oradaki sosisli dükkanı mı?" demesiyle hepimiz başımızı Ron'un baktığı tarafa çevirdik. Haklıydı. Hermione dışında hepimiz çok sevinmiştik. Hermione: "Bir terslik var daha 2 saatlik yürüme mesafesi olması gerekliydi." dedi. "Hermione, galiba bu sefer yanılmışsın baksana biraz daha ileride de başka dükkanlar var." Hermione hala kararsızdı. Kolundaki saate ve yanımıza aldığımız gerçek bir pusulaya bakıp durdu. En sonunda hepimiz çok fazla ısrar edince dayanamadı ve "Tamam ama çok kalmayacağız." dedi. Böylece içeri girdik. Bizim geldiğimizi gören garson kız hemen yanımıza koştu. İtiraf etmeliyim ki çok güzel bir kızdı. Bir masaya oturduk ve Ron hepimize birer sosisli sipariş etti. Kız Draco'ya mı  sarkıyordu? Emin olamadım. Kız Hermione'ye baktı fakat Hermione sadece gözünü devirmekle yetindi. Kız uzun parmaklarıyla Ron'un çenesinden tuttu ve ona gülümsedi. İşin tuhaf yanı Ron da ona karşılık verdi. Hermione sinirle ayağa kalktı ve uzaklaşmakta olan kızın peşinden gitti. Ben ve Draco da onların pesinden gittik. Ron büyülenmiş gibi orada kalakalmıştı. Bizi duymuyordu. İçeri girdiğimizde korkunç bir manzarayla karşı karşıya kaldık. Daha demin yanımıza gelen kızdan eser kalmamıştı vampir dişleri ve pençeleri vardı. Hermione'yi duvara sabitlemişti. Hermione çığlık attı. Asamı çıkardım ve "Petrificus Totalus" diye bağırdım. Büyü canavara hiç etki etmedi ve beni farkedip bana doğru yaklaşmaya başladı. Aynı büyüyü yeniden denedim ama etki etmiyordu. Canavar bana iyice yaklaşmıştı. Draco ve Hermione canavara peşi sıra büyü yağdırıyordu fakat işe yaramıyordu. Ben de Ron'da olduğu gibi kaskatı kesilmiştim. Canavar vampir dişlerini bana doğru uzatmadan önce "Percy Jackson'a benden selam söyleyin. Efendi Kronos çok güçlü. Beni öldürmedi için daha çok uğraşması gerekecek."  dedi ve boynuma atladı. Tam o sırada Hermione ağır bir kahve makinesiyle canavarın başına sertçe vurdu. Bu onu öldürmemişti fakat afallamasını sağladı. Beni bıraktı fakat ben hala hareket edemiyordum. Canavar bu sefer de Hermione'ye saldırdı ve yan tarafimdan gelen bir ses duydum. "Avada Kedavra" Canavar bununla beraber toza dönüşmeye başladı. "Bu beni son görüşünüz olmayacak." diyerek tamamen yokoldu. Ron koşarak yanımıza geldi. Canavarın yok olmasıyla beraber ikimiz de hareket edebilmeye başlamıştık. Draco donuk bir şekilde az önce canavarın olduğu yere bakıyordu. Hermione Draco'nun yanına gitti ve "Sorun değil." diyerek ona kısaca sarıldı. Ron gözünden ateş fışkırarak Draco'ya baktı. Hermione Ron'un yanına gitti ve "Sen iyi misin peki?" diyerek ona sarılmak için kolunu açtı. Ron somurtarak Hermione'yi geri çevirdi. Hermione üzülmüştü. Ron'a kimsenin görmeyeceği şekilde tekme attım. Ron bana baktı ve biraz yumuşayarak Hermione'yi öptü. Hermione rahatlamıştı. Draco gözünü kaçırdı. Konuşmadan dışarı çıktığımızda dükkanın yavaş yavaş kaybolduğunu farkettik. Percy'nin bahsettiği sis bu olmalı diye düşündüm. "Hermione sen haklıydın, buraya gelmemeliydik. Seni dinlemediğimiz için özür dileriz." dedim. Hermione gülümseyerek bize baktı ve "Hadi bu taraftan yola devam edelim." diyerek yürümeye başladı. Yolda Draco'nun devamlı Hermione'ye baktığını farkettim. "Tuhaf." diye içimden geçirdim. Tam da Hermione'nin dediği gibi 2 saat sonra şehre vardık. Hermione bilerek bizi Gringotts'tan olabildiğince uzak bir yere getirmişti. Savaş bittikten sonra pusulayı geri götürecektik fakat şuanda yakalanma riskini göze alamazdık. "Şöminesi olan bir dükkan bulalım bence uçuç tozları varsa sahibinden rica eder en hızlı yolla Melez Kampı'na varmış oluruz." diyerek fikrimi belirttim. Bu herkese mantıklı gelmişti. Uzun bir arayıştan sonra tuhaf iksirler satan bir dükkanda uçuş ağıyla bağlantılı bir şömine bulduk. Dükkan sahibi çok agrafis biriydi ve onu ikna edebilmek için 4 galleon vermemiz gerekti. Paraları aldığında yüzü gülüyordu. Şömineye ilk ben girdim ve tozu savurarak "Melez Kampı, Long Island" dedim. Her şey bir anda dönmeye başladı ve Melez Kampı'nın bariyerlerinin hemen yanına düştüm. Diğerleri de sırayla yanımda belirdiler. Melez Kampı'na girdik ve Büyük Ev'e doğru yürüdük. Geldiğimizi ilk gören Percy  oldu ve koşarak yanımıza gelerek "Geldiniz." gibi çok akıllıca (!) bir şey söyledi. Gülümsedim. Diğerlerinin yanına, Büyük Ev'e gittik. Çantamdan altın hançeri çıkardım ve masaya bıraktım. Biz birbirimize yaşadıklarımızı anlatırken aniden kapı açıldı.
~star

Kronos ve Lucifer Yıkım Birlikleri: Kahramanlar BirleşiyorHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin