amber run - 5 a.m (piano ver.)
♩
"Gülümse Ga Yoon."
Arabanın arka kapısı Ji Sung-sshi tarafından açıldığında arabadan inmeden hemen önce böyle söyledi babam. Hemen ardından inmeden önce derin bir nefes alıp alıştığım maskemi takındım.
Zarif, güzel bir gülümseme. Burada olmaktan memnunum.
Kabanımı eteğinin ucundan tutup bacaklarımın üstüne çekerek dikkatle indim. Saçlarımı omuzlarımdan itip topuklularımın üzerinde babamın yanına gittim ve kolumu benim için bıraktığı aralıktan geçirerek koluna girdim. Kırmızı halıda biraz ilerleyip arkamızı döndük ve kırmızı halının her iki tarafına konuşlanmış fotoğrafçılar için poz verdik.
Görevli muhabirlerin mikrofonlarına, yüzünde gururlu bir ifadeyle birkaç cümle söyleyen babamın yanında gülümseyerek duruyor ve aynı gururlu ifadeyi takınmaya çalışıyordum. Ve içimden sürekli aynı şeyi tekrarlıyordum. Lütfen bana soru sormayın. Ancak her zaman olduğu gibi yine sanki tersini dilemişim gibi olmalıydı.
Orta yaşlarındaki kısa saçlı bir kadın, yüzünde dünyanın en samimiyetsiz gülümsemesi ile üzerinde kanalın adı yazılı mor mikrofonu uzatıp kulak tırmalayan sesi ile sordu.
"Ga Yoon-sshi, annenizin uzun bir sürenin ardından ilk geri dönüşü. Sizin düşüncelerinizi alabilir miyiz?"
Elimin üstünde hissettiğim eliyle gözlerimi babama çevirdim. Gülümseyerek bakıyordu. Ancak gözlerini okuyabiliyordum. Bizi rezil etme. Tabii.
"Buraya annemi değil, rol modelimi; hayranı olduğum keman virtüözü Hirai Lenora'yı dinlemeye geldim. Hepiniz gibi heyecanla ve mutlulukla resitali beklemekteyim."
Yüzümde geniş bir gülümseme ile cümlemi sonlandırdım. Babamın cevapladığı ve artık odaklanamadığım birkaç sorunun ardından nihayet salona girebilmeyi başardığımızda bizim için ayrılan koltuklara ilerledik. Koltuğa oturduğumuzda arkama yaslandım ve gözlerimi kapadım. Ardından derin bir nefes aldım.
Rol modelim.
Biraz sonra irkilerek gerçekliğe dönmeme neden olan yoğun alkış ve ardından tanıdık birkaç notanın kulaklarıma ulaşması ile gözlerimi araladım.
Oradaydı. Koca sahnedeki tek kişi. Bir altmış boyunda kendimi bildim bileli kırk iki kilo olan ince yapılı kadının sahnede nasıl devleştiğine, koca salondaki bütün ilgiyi nasıl kendinde topladığına tanık oluyordum.
Bir insan değildi artık. İsmi* gibiydi tıpkı o an. O küçük bedenin etrafında, sahne ışıklandırmasından yayılan ışık hüzmesi sanki onun bedenine aitti. Sanki narin parmaklarının kemana yazdığı notalar, melodiler ile kulaklarımıza ulaşırken ışık hüzmeleri ile gözlerimizi de alıyor ve bizi bir büyülü bir yolculuğun içine çekiyordu.
Bir insan değildi.
Onu her keman çalarken izlediğimde aklımdan geçen o cümle, yeniden fısıldandı kulağıma.
Eğer onu hiç tanımasaydım bir melek olduğunu sanabilirdim.
Son bestesinin notaları salonun hayran atmosferine yayıldığında salon önce derin bir sessizliğe büründü. Hemen ardından ise bu sessizlik güçlü alkış sesleriyle bozuldu.