Boğazımdaki susuzluk hissiyle gözlerimi açtım yeni güne. Boğazım o kadar kurumuştu ki yutkunamamıştım bile. "Ne kadar da çekilesi bir gün!" Diye içimden geçirip üzerimdeki yorganı ittim ve etrafıma bakındım. Sanırım akşam suyumu doldurmadan gelmiş ve bir güzel uyumuştum. Oflayarak ayaklandım ve terliklerimi giydim. Sabahın serinliği içimi titretmişti. Suyumu bir an önce içip geri sıcak yatağıma dönmek istiyordum.
Etrafa anlamsız bakışlar atarak ilerledim. Saat erken olmalıydı. Kimsecikler görünmüyordu. Alt kata inerek mutfağa yöneldim. Kapısından adım atmamla içerideki kişi yüzünden biraz gerilemiştim. Gözlerimi kısarak görüşümü netleştirdim. Jin elindeki bardağa su dolduruyordu.
Adımlarımı hızlandırıp yanında ulaştım. Göz ucuyla bakıp geri işine döndü. Ve suyu hızla içti. Tekrardan kendine su doldururken bende aldığım bardağı doldurması için uzattım. Belki bu sayede birbirimize bir kaç kelimede olsa bir şey söylerdik.
Sürahiyi yerine koyup bir çırpıda suyu içmiş ve çıkmak için kapıya ilerlemişti. Şaşkınlıkla arkasından bakıyordum. Bu neydi şimdi? Artık beni görmezden mi gelecekti?
Hızla arkasından ona yetiştim. Kolundan tutmamla bana döndü. Tek kaşını kaldırıp sorarcasına baktı.
"Konuşalım mı?"
"Neden?" Öylesine umursamaz bir şekilde söyledi ki neredeyse vaz geçecektim. Ama kendimi sebebini bilmediğim bir şekilde onunla konuşmak isterken buluyorum.
"Bunu bahçede konuşalım"
"Bu halde mi konuşacaksın" demesiyle gözlerimi üzerime diktim. Ayağımda tüylü terliğim. Tavşanlı geceliğimle evet harikaydım! Umarım saçlarım normaldir diye dua ederken penceredeki yansımam beni hiçte memnun etmemişti.
"Beni orada bekler misin? Hemen üzerimi değiştirip geleceğim" dedikten sonra hızla odama yöneldim. Tanrım. Ne kafayla konuşalım diyordum ben!
Hızla odama girip ilk bulduğum kıyafeti giyerek aynı hızla odadan çıktım. Hem koşuyor hemde saçlarımı elimle düzeltmeye uğraşıyordum. Minho beni görünce gülümsedi
"Günaydın gunjuuu!" bense hiç duraksamadan koşuyor aynı anda onada cevap veriyordum.
"Günaydın ve hoşçakal!" merdivenleride inip doğruca gizli yere koşturdum. Dar yoldan geçerken bir kaç yerimi ağaç dalları çizmişti. Bunu sonra sorun edecektim. Alana yaklaşırken heycanlanmıştım.
Görüş alanıma girmişti.Olduğum yerde durdum. Karşımda çiçeklere gülümseyerek dokunan ve neredeyse hepsini tektek koklayan Seokjin'den etkilenmemek elde değildi.
Sahi ben onunla ne konuşacaktım ki? Ne demeliydim? Tuhaf şeyler söylemiştim. Oda benden uzak duracağını söylemişti. Şimdi ise onunla konuşacak bir bahane bir sebep arıyordum. Dünden bu güne ne oldu bana? Sanki onunla rolleri değişmiştik.
Kafasını kaldırmasıyla göz göze geldik. Az önce gülücük saçan yüzü bir anda solmuş donuk bir hal almıştı.
Kotu hissettirmişti. Tekrar yürümeye başladım.Yanına gelmiştim. O ise hala donuk bir yüzle bana bakıyordu. Bu canımı sıkmıştı ama ses ermedim.
"Seni dinliyorum" ilk onun konuşmasıyla açıkcası biraz gerilmiştim. Birde o böyle bana bakınca anlamlandıramadığım bir duygu boğazımı düğümlüyordu.
"Ne zamana kadar böyle davranmaya devam edeceksin?" kelimelerimi duymasıyla gülmeye başlamıştı. Bu öyle güzel gülmesi değildi. Bildiğin benimle alay ediyordu.
"Gunju! Gerçekten seni anlayamıyorum. Benden nefret ediyorsun dedim tek kelime etmedin. Bu beni sevmediğin anlamına gelir. Önceki gibi olalım dedim yine cevap vermedin. Ne söylediysem anlamadığım davranışlar sergiledin. Ne yapmamı istiyorsun! Cidden bana karşılık vermeyeceksen o zaman sana olan duygularımı dindirmeme yardımcı ol!" Derin derin nefes almıştı hisli konuştuğu için. Belkide sınırlı olduğu için? Emin değildim ama ben birinci şıkkı düşünüp kendimi teselli etmek istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zamanla Alışırsın/Kim SeokJin✔
Fanfiction"Hazırlan yarın yola çıkıyorsun" "Yolamı çıkıyorum?" "Evet. Cezan için" "Nereye gidiyorum? Tımarhaneye falan mı ?" "Bundan sonra hala akıllanmazsan orayada gideceksin ama şimdilik çiftliğe gidiyorsun" "Çiftlik mi? Hayır! O cehenneme gidemem!" ****...