Yüzümden gülümseme eksik olmadan yürüyordum. Tabiki de yüzüme bakan bana bir şey olduğunu anlıyordu. Ama ben onlara hep olmadığını söylüyordum. Çünkü daha çok erkendi benim için bir ilişki. Birine söylemek için biraz zaman geçmeliydi. Yani şu anlık ben öyle düşünüyordum.
Yapmam gereken işleri bitirmiş ve bunun rahatlığıyla odama gitmeyi planlıyordum. Merdivenlere yönelirken sinirle inen Sunah'la karşılaşmıştım. Ben Jimin ve onu unutmuştum. Yüzüne de bakılırsa hiçte iyi şeyler olmamıştı.
"Sunah?" Biraz korku ve merakla ona seslendim. Çatılmış kaşları merdivenlerden bana döndü.
"Çekil önümden Gunju!"sinirlerini bastırmaya çalışmak için dişlerini sıkıp konuştu.
"Hayır olmaz önce bana ne olduğunu anlat sonra" önüne geçip aşağı inmesine izin vermedim. Önce bu sınırın nedenini anlamalıydım.
"Ne mi oldu? Söyleyeyim. Beni oldukça üzdü Gunju. Ben o kadar şey söyledim. Tek kelime etmedi. Sonra 'vazgeçmek kolay değil' dedi ve gitti. Bende şimdi gidip Jungkook'a söyleyeceğim. Ne olacaksa olsun bitsin" o kadar sinirlenmişti ki. Mantıklı hareket etmiyordu. Eğer söylerse işler daha da rayından çıkacak gibiydi.
"Önce bir sakinleş sonra hareket et."
"Hiçte sakin olmayacağım" beni hafifçe itekleyip hızla jungkookun odasına yöneldi. Ne yapacağımı bilmez halde öylece durdum. Artık bir şeyler olacaktı bundan kaçış yoktu ama umarım iyi şeyler olurdu.
İçeri giren Sunah'ın arkasından sadece bakıyordum. İlerde pişman olacağını biliyordum. Üzülecekti. Jungkook onu başka bir şekilde sevmeyecekti. Şu an sinirle saçma bir harekette bulunmuştu. Tek dileğim Jungkook'un güzel bir şekilde kendini anlatmasıydı. Derin bir nefes alıp oflayarak dışarı verdim.
Erken seviniyordum sanırım. Sebebini bilemediğim bir şanssızlık vardı bende. Tam mutlu oldum dedikten sonra bir şeyler boğazıma takılıp beni boğuyordu. Derin bir nefes alıp verdim. Belkide bahçede takılsam daha iyi olacaktı. Bugün oldukça zor bir gündü.
Merdivenlerden inerken Minho ve Seokjin ahıra doğru gidiyordu. Beni görünce ikiside gülümsedi. Bende onlara el sallamıştım. Onlar ilerlerken Seokjin sağ elini arkasına getirip parmaklarını çaprazlayarak küçük kalp yapmıştı. Kendi kendime kıkırdadım. İnek bey yine yapacağını yapmıştı. Kocaman bir gülümsemeyle yönümü bahçeye çevirdim. Biraz dolaşmak istiyordum.
Nereden esti bilmiyorum ama canım üzüm istediği için yolumu değiştirmiştim. Şimdi tam zamanıydı. Ölgün ve sulu tatlı üzümler. Kim sevmezdi ki? Etrafıma bakınarak üzüm bağı bahçesine geldim. Üzüm en sevdimğim meyvelerdendi. Bir bakıma bakılırsa bütüm meyveleri seviyordum. Bu güzel şeyleri nasıl sevilmez ki? Elime ilk geçen salkımı koparıp gezinmek amaçlı ilerledim. Tahta çardak hazırlanmış onlara asmalar bağlanmıştı. Özenle bakıldığı öyle belli oluyordu ki. Hepsi bu yüzden oldukça verimliydi. Bol bol üzümleri vardı. Bir kaç tane daha kopartıp ağzıma attım. Tanrım öyle güzel ki...
Birinin konuşma seslerini duymuştum. Kim olduğunu bakmak için sese doğru ilerledim. Görüş açıma giren Hoseok'la gülümsedim. Onu korkutmalıydım. Elime çok güzel bir fırsat geçmişti. Tekrar konuşmasıyla durdum.
"Bu işi yapmayacağımı söyledim!" bu iş? Merakla devam etmesini bekledim.
"Onlar benim arkadaşım! Bunu yapmayacağım!"
Arkadaşları.. Onlar biz mi oluyoruz?"Bana yapacakların umrumda değil. Istediğini elde edemeyeceksin!" bir şeyler dönüyor.
"O kızın bunla alakası bile yok! Of!!!Sana bir şeyler kanıtlamak felan da istemiyorum ne halin varsa gör" dedi ve hızla telefonu kapattı. Elindeki bitki ilacını yer atıp arkasını döndü. Beni görünce gözleri sonuna kadar açılmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zamanla Alışırsın/Kim SeokJin✔
Fanfiction"Hazırlan yarın yola çıkıyorsun" "Yolamı çıkıyorum?" "Evet. Cezan için" "Nereye gidiyorum? Tımarhaneye falan mı ?" "Bundan sonra hala akıllanmazsan orayada gideceksin ama şimdilik çiftliğe gidiyorsun" "Çiftlik mi? Hayır! O cehenneme gidemem!" ****...