öldün mü ya?

2.7K 199 63
                                    

Bana doğru gittikçe yaklaşan horoz sesiyle sinirle kafamın altından yastığı çekip onunla kulaklarımı tıkadım. Ama horoz sesi ne gidiyor ne de sesi azalıyordu. Aksine sanki dibimde gibiydi?

Yine Kook gelip beni uyuz etmek için pis şakasına başlamış olmalıydı.

Üzerimde hissettiğim ağırlıkla iyice sinirlenmiştim. Bittin sen Kook! Seni öldüreceğim!

"Yah!" diye bağırarak suratımdan yastığı kaldırmamla kocaman turuncu gagalı bir şeyle burun buruna gelmem bir olmuştu. Çığlığı basarak hızla yataktan kendimi yere attım, sürünerek kapıya ilerliyordum ki yumuşak bir şeye dokundum.

"Ayak?" ve içeriyi dolduran garip bir gülme sesi? Kafamı kaldırmamla inekle karşı karşıya geldim. Kapıyı yumruklayarak garip bir şekilde gülüyordu. Kendimi toparlayarak ayağa kalktım.

"Fok balığı mısın sen? Bu gülme de ne böyle?" ağzı açık bana baka kalmıştı.

"Bende bunların hepsi bir kabustu diye nasıl seviniyorum. Dedim kesin Kook geldi ama nerdeee! Meğer kapıdan içeriye dalan bir inekmiş! Birde utanmadan gülüyor" kendini toparalayarak bana baktı.

"Üzgünüm ama kış uykusundaki ayılar gibi uyumasan odana böyle girmezdim. Sabahtan beri seni uyandırmaya çalışıyoruz ama ne telefonuna ne de kapıya cevap vermeyince sonuç bu oldu!" az önce resmen bana ayı dedi! Bana! Hümkümdara!

"Sen az önce bana ayı mı dedin!"
Omuz silkerek arkasını döndü ve yürümeye başladı.

"Ayılara hakaret etmem ben. Sevimli hayvanlarla bir sorunum yok!" bittin oğlum sen! Yeni düşmanın hayırlı olsun! Arkasından ona yetiştim eğilerek bacağını tutmamla yere yapışması bir oldu. Bu sefer gülen taraf bendim! Öyle bir gülüyordum ki mahalle duymuştur!

"Seni bacaksız!" hızlıca saçımı kavradı!

"Yah seni inek!" bende onun saçını tutmuş öylece daire çizerek birbirimize hakaret ediyorduk. 

Bu çekişme ne kadar devem etti bilmiyorum ama öksürme sesiyle durduk.

Hoseok ve minho yanımıza gelmiş ve bizi bu rezil halde görmüştü. Tanrım heykellere rezil oldum! Senin gibi ineğin gelmişini geçmişini... saygıyla anıyorum.

"Çocuk musunuz?" Hoseok tek kaşını kaldırmış bize bakıyordu. Minho çoktan telefonunu çıkarıp resmimizi çekmiş ve bakıp bakıp acayip bir şekilde gülüyordu.

"Inanılmaz! Ilk defa hyungu böyle görüyorum! Bunu ölümsüz kılmalıydım" ikimizde saçları bırakıp kendimize çekidüzen vermiştik.

Boğazını temizleyerek konuştu.
"Taktakı ve bunu alıp kümese götürün. Yumurta toplanacak buna artı olarak yem ve sularınıda koyacak. Ördekleride unutmayın. Minho sen ona nasıl yapacağını göster, Hoseok sende bahçedeki elma ağaçlarına bir bak sanırım böcekler sarmış" o arkasını dönüp gidiyordu, ben de kendimi asmak istiyordum. Sahi niye kendimi asayım ki? Onu asıp dünya barışına katkıda mı bulunsam?

"Hadi gidelim" Minho elinde bulunan telefonu cebine koyup yurumeye başladı. Bende peşine takıldım. Yapmaktan başka çarem yoktu. Geri gitmek istiyorsam bunları sabırla yapmalıydım.

"Seninle resmi konuşmazsam sonrun olur mu? Hoseokun seninle bu şekilde konuştuğunu duydum.." omuz silktim.
"Canın nasıl istiyorsa öyle yap" yere bakarak yürüyordum. Morelim bozuktu ve kimseyle gözgöze gelmek istemiyordum.

"Sana bir sır vereyim Gunju" sır? En sevdiğim şeydir diyebilirdim. Birileri hakkında bir şeyler öğrenmek küçük bir çocuğun şeker alması gibi mutlu ediyordu beni.

Zamanla Alışırsın/Kim SeokJin✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin