Gül koklamak hafızayı ve beyni güçlendirir. Osmanlı'da hafızlar gül koklarlar ve Kur'an-ı kerimlerinin aralarında mutlaka gül kuruturlardı.
Bir çiçek düşünelim sadece ismiyle çiçek olmaktan çıkan ve çiçeklerin sultanı olarak anılan; Sevgilinin tasvirinde kullanılan ve şiirlerin mısralarında yer edinen; edebiyat kokan çiçek gül. Yaratılmış çiçeklerin ve kokuların en kıymetlisidir. Gülü kıymetli yapan elbette; kainatın efendisinin teriyle teşbihidir. Koklarken hatırlanır, salavat ile zikredilir o an.
Osmanlı bu kıymetli çiçeğin hakkını vererek en değerli şekilde kullandı. Sarayda hanımlar için litrelerce gül suyu kullanıldı. Saray hanımları; koku olarak, el ve yüz için gül suyunu tercih ederlerdi. Gerektiğinde de gülden ilaçlar yapılırdı. Gül; usta ellerde çiçek olmaktan çıkarak gül kokusu, gül suyu, gül şurubu, gül macunu, gül balı, gül murabbası, gül sirkesi, gül yağı, gül şerbeti, gül-be-şeker olarak damakta hoş tat bırakan eşsiz şifa kaynaklarına dönüştü. Gül-be-şeker iki kere şekere bulanmış gül demektir ve kokulu gülle yapılan ilaçların başında yer alır. Bir çeşit gül macunu olan bu ilaç özellikle karaciğer ve mideye iyi gelmektedir. Şekerden bahsedince ilave etmek gerekir; Osmanlı şekeri sevmektedir ama hangi şekeri? Şeker kamışının sıkılarak suyundan elde edilen şekerdir asla sanayi şekeri değildir. Osmanlı hekimlerince; mide bulantısı için; sıcak suya bir iki kaşık gerçek gül sirkesi (ev yapımı) katılarak içilmesi tavsiye edilir. Gül sirkesinin karaciğere ve ateşli hastalıklarda faydalı olduğu bilinir. Osmanlı’da ortaya çıkan “güllab” ismiyle anılan gül suyu da gül yapraklarının imbik yoluyla damıtılması ve buharlaşan maddelerin soğurulmasıyla elde edilirdi. Balgamı söktüğü olduğu, ciğere kuvvet verdiği tıp kitaplarında sık yazılmıştır.
Osmanlı hekimleri insanın boğazından geçen her şeyi gıda ve deva olarak iki kısımda incelerdi. İşte Gül de Osmanlı Hekimleri için deva olan ilaç kısmında incelenirdi. Osmanlı’da da gül bahçeleri Edirne’de ve Bulgaristan’ın olduğu yerlerdeydi. Sarayda özellikle koku imal eden görevli kimseler vardı. Sultan 3. Selim’in bir fermanında gül ile ilgili şu cümlelere rastlanır; bundan sonra saraylarda konaklarda gül suyu ikram hizmeti kırk kişi ile yapılmayacak 15 kişi ile yapılacak ve yabancı misafirler, elçiler, seyyahlar geldiğinde 40 kişi ile hizmet yapılması şartı ifade edilmiştir. Demek ki; gül Osmanlı’da sunulan muazzam ikramlardandır.
Osmanlının gül bahçeleri Bulgaristan, Edirne taraflarında Zağra ve Filibe şehirlerindeydi. Buralarda tonlarca gül yetiştirilirdi. Oradan gelen güllerle gül yağı, gül kokusu, ilaçlar sirkeler ve şerbetler hazırlanırdı. Balkan savaşlarından sonra malesef Bulgaristan’a bırakıldı bu yerler. Ondan sonra Sultan Abdülhamit Han kendi bahçesinde gül yetiştirmek istedi. Sultan Abdülhamit Han’ın atı gül yağıyla tımar edilip gül suyuyla yıkanırdı. Hekimbaşı mevkilerine kendisinin özel bahçesinde gül yetiştiriyordu. Saraya buradan temin edilmeye başlandı. Gül hem akla hem ruha hitap eder. Gül koklamak hafızayı ve beyni güçlendirir. Osmanlı’da hafızlar gül koklarlar ve Kur’an-ı kerimlerinin aralarında mutlaka gül kuruturlardı.
Osmanlı tıbbında gül suyu ayrıca bebek maması olarak da bilinir. Anne sütünden kesilen çocuklar için gül suyunu ekmekle ezilerek mama hazırlanırdı.
Osmanlı hekimlerinin ‘iksir gibi faydalı yağ’ olarak tanımladığı gül yağı bugün kullandığımız gül esansı değildir. Gül yağı, güllerin uygun has sıvı yağ içinde bekletilerek (zeytinyağı, badem yağı, susam yağı) özünün bu yağa çıkmasıyla elde ediliyor.
Kaynak: Yâr fikir ve sanat
![](https://img.wattpad.com/cover/153034571-288-k61653.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Misk-i Amber Kokulu Defterim
Randomبِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم Esselamü Aleyküm Ve Rahmetullahi Ve Berekatühü (Gül Kokulu Defterim kitabının devamı) "...Ey Rabbim! ilmimi artır de." (Taha: 20/114) "İnsanoğlu öldüğü zaman bütün amellerinin sevabı da sona erer...