Fîhi Mâ-Fîh 9

14 2 0
                                    

Sevgilidir, alçak gönüllüdür o. 

Bu, mayasında var onun. Hani meyvesi çok olan dal gibi; o meyveonu aşağıya eğer. Meyvesi olmayan dalsa selvi gibi yücelere baş çeker. Meyve haddini aştı mı dabüsbütün yerlere döşenmesin diye o dala direkler dayarlar. Tanrı rahmet etsin, esenlikler versin,Peygamberimiz pek alçak gönüllüydü; çünkü önden-sondan bütün dünyanın meyvesi onda toplanmıştı; buyüzden de herkesten daha alçak gönüllüydü. "Selâm vermede Tanrı Elçisi'ni kimse geçememiştir." 

Peygamber'den önce kimse ona selâm verememiştir; çünkü Peygamber, sonsuz bir gönül alçaklığıylaondan önce selâm verirdi. Fakat tutalım önce selâm vermesin, gene de gönlü alçak olan oydu, selâmda ilkdavranan oydu; çünkü selâmı ondan öğrendiler, ondan duydular. Öncekiler de, sonra gelenler de, hepsionun vuruşudur, hepsi onun gölgesi. Bir kişinin gölgesi, eve ondan önce girse gölge, görünüşte öncülükeder görünür amma gerçekte ilk giren, o kişidir. Çünkü gölge, ona uyar. Bu huylar, şimdi meydana gelmişde değil. Tâ o vakitten, Âdem'in zerrelerinde vardı. Onun parça-buçuklarında vardı bu zerreler. Kimisiaydındı, kimisi yarı aydın, kimisi de karanlık. Bu, şimdi meydana çıkmada. Fakat bu aydınlık, bu ışıklık,daha öncedir; onun zerresi Âdem'de hepsinden daha arıydı, daha aydındı, daha alçak gönüllüydü. 

Kimi insan vardır, öne bakar; kimi insan vardır, sona bakar. Sona bakanlar üstündür, büyüktür;çünkü görüşleri sonadır son-uca. Öne bakanlarsa daha has kişilerdir. Onlar, sona bakmamıza ne hacet varderler. Mademki buğday ekmişlerdir önce, elbette arpa bitmeyecek sonunda. Arpa ekenler de buğdaybiçmeyecekler. Şu halde onlar öne, başlangıca bakarlar. Bir bölük halk da vardır, daha da hastır onlar; neöne bakarlar, ne sona. Onların hatırına ne ön gelir, ne son; onlar. Tanrıya dalıp gitmişlerdir. Bir bölük halkdaha var ki dünyâya dalmış... Onlar da öylesine gaflete dalmışlardır ki ne öne bakabilirler, ne sona;bunlar, cehennem otlarıdır. 

Şu halde anlaşıldı ya, temel Muhammed'dir; "Sen olmasaydın gökleriyaratmazdım" denmiştir ona. Yücelikten, gönül alçaklığından, buyruk yürütmeden, yüksek rütbelerden nevarsa hepsi de onun bağışıdır, onun gölgesi; çünkü ondan meydana gelmiştir bunlar. Hani şu el neyaparsa aklın gölgesidir o; onun gibi, aklın gölgesi vuruyor ele. Aklın gölgesi yok amma gene de gölgesizbir gölgesi var; hani kimi insanın varlıksız bir varlığı vardır ya; tıpkı onun gibi. Bir adama aklın gölgesivurmasa bütün uzuvları hareketten kalır. El, tutup kav-rayamaz; ayak, adım atıp yol yürüyemez; göz,birşey göremez; kulak, bir-şey duysa ters duyar. Şu halde bu organların hepsi de aklın gölgesi yüzündendoğru, düzgün, iyi işler görüyorlar, yerinde işler başarıyorlar; gerçekte bütün o işler, akıldan meydanageliyor, organlar birer araç. Böylece bir insan da vardık ki pek büyüktür, vaktin halîfesidir; o Akl-ı Küll'ebenzer; insanlarsa onun organlarıdır sanki; ne yaparlarsa onun gölgesiyle yaparlar. Onların birinden tersişler meydana gelirse bu, Akl-ı Küll'ün gölgesini, o adamın başından aldığındandır. Bir adam delirmeyebaşlar hani, beğenilmeyecek işlere koyulur; herkes de anlar ki aklı başından gitmiştir onun; akıl, gölgesalmamaktadır ona; aklın gölgesinden, aklın korunmasından uzak düşmüştür o. Akıl, melek cinsindendir.Meleğin şekli yoktur amma kolu-kanadı vardır; aklınsa ne şekli vardır, ne kanadı; böyle olmakla berabergerçekte birdir onlar; bir işi başarırlar; huyları da birdir. Mâdemki bir işi görmedeler, görünüşe bakmamakgerek. Onların görünüşünü yaktın, erittin mi hepsi de akıl olur; ne kolu kalır, ne kanadı. Demek ki bildik,öğrendik ki hepsi de akıl olur; ne kolu kalır, ne kanadı. Demek ki bildik, Öğrendik ki hepsi de akıldır; fakatbedene bürünmüş; bu yüzden de onlara görünen akıl derler. 

Hani mumdan bir kuş yaparlar; o gene omumdur, bir şekle bürünmüştür amma gene o mumdur o. Buz da böyledir. Erittin mi su olur. Buz halinegelmeden önce de suydu; kimse onu eliyle tutamazdı, ele-avuca sığmazdı. Fakat buz haline gelince elletutulabilir, eteğe konabilir. Aradaki fark bundan ibârettir. Yoksa buz, o sudur, ikisi de birşeydir. İnsanınhali de şöyledir: Meleğin kanadını, getirip eşeğin kuyruğuna bağlamışlar; olabilir ya demişler, eşek,meleğin ışığından ışıklanır; onunla görüşüp konuşma yüzünden melek olur. Eşeğin onun rengineboyanması, melek olması mümkündür çünkü, 

Beyit 

Îsâ, akılla yüceldi, göklere ağdı; 

Eşeğinin de yarım kanadı olsaydı eşeklikte kalmazdı. 

Sayfa 41

Misk-i Amber Kokulu DefterimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin