"Hazır mısın?"
"Kime göre? Neye göre?"
"Hadi ama bacaklarının yarısı içeride zaten, ben seni tutacağım"
"Hyung, su çok soğuk."
"Bahane bulma. Gel hadi."
Namjoon kollarını açıp havuzun içinden kendisine bakınca Taehyung derin bir nefes alarak sıkıca tuttuğu ıslak zemini daha da kavradı. Yüzmek onun için zaten tabuyken bir de bunu direkt boyunu geçeceğini bildiği bir havuzda yapmak oldukça zordu. Tamam denize falan girerdi ama orada derinliği kendisi kontrol edebiliyordu, ama havuz... Namjoon'un gülümseyerek bakan gözlerine ve kendisine açtığı kollarına bakıp düşündü. Namjoon onu tutardı değil mi? Ve hiç bırakmazdı. Boğulmasına izin vermezdi. Onun nefesi olurdu. Hep olduğu gibi. Taehyung tekrar derin bir nefes alıp tuttuktan sonra gözlerini sıkıca kapadı ve kendini 3 metre derinlikteki suya bıraktı. Hissettiği ilk şey soğuk su oldu. Su yavaşça burnuna dolarken hissettiği ikinci şeyse beline sıkıca dolanıp kendisini yukarı çeken o sıcak, tanıdık, güçlü kollar oldu.
-3 saat önce-
Namjoon kaşlarını çatıp anahtarı çevirdi ama motordan gelen -daha doğrusu gelmeye çalışan- ses hiç iç açıcı değildi. Uzun bir of çektikten sonra alnını direksiyona vurmaya başlayınca Taehyung elini çocuğun alnıyla direksiyon arasına koyup canının acımasını engellemeye çalıştı.
"Hyung sinirlenme. Senin suçun değil ki. Motorun bozulacağı varmış."
"Evet de seni kayağa götüreceğim haftayı bulması hoş olmadı. Babam dediğinde muayeneye götürmem gerekirdi. Özür dilerim sevgilim."
Tae gülümseyerek çocuğu kendine çekip sıkıca sarıldı. Evden ne kadar uzakta oldukları ya da hiçliğin ortasında yağmurun altında mahsur kalmış olmaları önemli değildi. Namjoon çoktan çekiciyi çağırmış, hemen arsından bulundukları bölgeye yakın küçük bir otelin numarasına ulaşıp yer ayırtmış, hatta adamlara kendilerini almak için taksi göndermeleri için konumlarını bile atmıştı. Her probleme basitçe pratik çözümler bulabilen bir sevgilisi olması Taehyung için gerçekten büyük bir şanstı çünkü kendisi olsa motorun bozulduğunu anladığının üçüncü saniyesinde panik atak nöbeti geçirip ağlayarak babasını arardı gelip kendisini alması için. Aslında Taehyung korkak ya da beceriksiz bir çocuk değildi. Sadece fobileri vardı. Karanlık ve derin su gibi. Ve panik anında yaratıcı çözümler bulmak konusunda biraz yavaştı, en doğru kararı verebilmek için derin bir nefes alıp sakinleşmeşi ve üzerinde düşünmesi gerekirdi. Ve takdir edersiniz ki karanlığın ortasında bardaktan boşanırcasına yağan yağmur ve çakan şimşeklerle gürleyen göğün altında sakinleşip düşünebilmek Taehyung'un yapacağı tarzda bir şey değildi. Neyse ki Namjoon yanındaydı da her şeyi onun yerine yapmıştı. Her konuda yetenekli bir erkeğe aşık olduğu için kendini içten içe tebrik ettikten sonra kollarının arasındaki Namjoon'u bırakıp geri çekildi.
"Ne kadar sürer sence gelmeleri?"
"Çekicinin gelmesi bir saati bulur demişlerdi. Taksiyi de göndermeleri için çekici geldiğinde haber vereceğim. Otel buradan 15 dakika uzaklıkta. Yani çekici arabayı bağlayana kadar taksi gelmiş olur."
Taehyung düşünceler içinde başını hafifçe sallayıp titreyince Namjoon içinden okkalı bir küfür sallayıp arka koltuğa uzanarak havalar soğuduğundan beri orada bulundurduğu battaniyeye uzandı. Taehyung kamp dönüşü yakalandığı grip yüzünden dört gün boyunca yatmıştı ve iyileşeli neredeyse iki hafta olmuştu ama hala daha onun etkilerini gösteriyordu. Boğazları şiş olduğu ve sadece çorba içebildiği için dört günde verdiği altı kilonun sadece ikisini geri alabildiğinden güzel yüzü aşırı solgundu ve gözlerinin altındaki ince siyah halkalar hala tam olarak geçmemişti. Namjoon'un onun bir kere daha hasta olmasına izin vermeye niyeti yoktu. Son anda battaniyeyi koltuğa bırakıp koltuğunu geri alarak arka koltuğa geçti, koltuğu tekrar öne itip kendini izleyen Taehyung'a bakıp göğsüne hafifçe vurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Purple Hearts
FanfictionMor kalbini ellerimde hissettim. Seni sevmeme izin verir misin?