25

44 7 11
                                    

Ay ışığının aydınlığı ne zamandır bu kadar silikti? Kimdi ruhunu hiç düşünmeden teslim ettiği bu tanıdık koku? Neden bu kadar ev hissi veriyordu bedenini saran kolların varlığı? Taehyung hiç sormadan, yüzünü sıkı sıkı kapadığı göğüsten başını kaldırmadan sakinleşmeyi bekledi bir süre. Güçlü kolların sahibi hiç sesini çıkarmadan, saçlarına minik öpücükler bırakarak sakinleştirmeye çalışıyordu kendisini ama bu kollar istediği adamın mıydı? Bu dudaklar istediği adamın mıydı? Neredesin hyung, neden gelmiyorsun beni kurtarmaya diye düşündü. Ciğerlerine dolan koku çok tanıdıktı ama onun başını kaldırıp bakmaya mecali yoktu. Namjoon buradaydı ama. Ya yine onu bir yabancı tarafından sarılmış halde görürse? Ama neden onu gelmeye gelmemişti? Hani söz vermişti, bir daha asla karanlıklar içinde kalmayacaktı Taehyung...

"Daha iyisin ya, Moonchild?"

Doğru muydu duyduğu ses? Gerçekten duymuş muydu yoksa beyni son 3 haftadır olduğu gibi yine ona oyun mu oynuyordu? Taehyung korkarak kaldırsa da başını, sonunda gördüğü Namjoon'un yüzü olunca derin bir rahatlama hissiyle başını yavaşça salladı.

"Daha erken gelemediğim için özür dilerim Taehyung. Aşağıda olduğunu bilmiyordum. Jimin yanında sandım. Özür dilerim."

Namjoon 3 haftanın verdiği özlemle sıkı sıkı Taehyung'a sarıldı. Sanki daha önce hiç sarılmamış gibi. Taehyung'un kolları her zamanki gibi hafifçe beline dolanıp sıkı sıkı gömleğini kavradı. Kollarının arasında birden küçücük kalan sevgilisi tekrar hıçkırmaya başlayınca Namjoon onu daha çok kendine çekti. Elektrik gelmiş, müzik tekrar başlamıştı ama ikisinin de umrunda değildi. Ay ışığıyla aydınlanan geniş bahçenin ortasında, dahası, hala sorulmamış soruların, çözülmemiş düğümlerin ortasında öylece birbirlerine sarılmış oturuyorlardı.

"H-hyung ben... öz-özür dileri-dilerim."

"Şşş... Daha değil. Sen kendini daha iyi hissetmeden değil. Sadece sakinleşmeye çalış tamam mı?"

"E-eve gidelim. Lütf-fen hyung eve gidelim."

Namjoon başını kaldırıp etrafına bakındı. Geniş camların ardından Hoseok, Jimin, Jin, Yoongi, Jungkook ve Nayeon'un kendilerini izlediğini fark etti. Sonunda Hoseok kendisine gitmesini söyleyen bir el işareti yapıp parmağını sorun yok dercesine kaldırınca, yavaşça ayaklanıp Taehyung'u da ayağa kaldırdı hala sıkı sıkı sarıldığı belini bırakmadan.

"Eve gidelim."

———

"Bir açıdan, sen hayatımda tanıştığım en korkunç insansın. Ama korkunçluğun işe yarıyor Jimin."

"Ne? Ben sadece azıcık işleri kızıştırdım. Gerisi ikisinin işiydi ve Namjoon hyung gerçekten Taetae'yi almaya gitmeseydi yüzünün ortasına yumruğu çakardım. Ve barışmış olsalar iyi olur yoksa önümüzdeki 6 boyunca Tae'nin göreceği kabuslardan ve yaşadığı travmadan sorumlu olmanın vicdani sancısıyla yaşayamam."

"Neden 6 ay?"

Jungkook kafası karışmış gibi Jimin'e bakınca çocuk omzunu silkip elindeki tekila bardağını tek seferde kafasına diktikten sonra yüzünü buruşturarak emdiği limonun kabuğunu önündeki bardağın içine tıkıp arkasına yaslandı.

"Bilmiyorum, tanrı bana maksimum 6 aylık vicdan ömrü biçmiş. O da Tae için yani, yoksa sizin için 2 ay falan. O da çok çok ağır bir şey yapmışsam."

"Neyle çıkıyorum ben, şeytanın dölüyle mi?"

Jimin gülerek Nayeon'u kendisine çekip şakağına bir öpücük kondururken Jin parmaklarını Yoongi'nin saçlarından kurtarıp önündeki bira şişesine uzandı.

Purple HeartsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin