27

17 2 2
                                    


Taehyung huzursuzca sırtüstü döndüğü yatağında yorganına dolanmış halde tavana bakarken eli yanağına gitti usulca. Namjoon okşamıştı yanağını. Jimin'e onun gitmediğini, birlikte kahvaltı ettikleri yalanını söylediğinde utanmıştı kendinden. Neden en yakın arkadaşına yalan söyleme ihtiyacı duymuştu ki? Rezil hissetmemek için mi? Daha ne kadar rezil olacaksa... Ama Namjoon sahneden inmeden önce onu öpmeye hamle etmişti yine eskisi gibi. Keşke öpseydi diye düşündü Taehyung, ama olsun, parmaklarını yeniden hissetmek bile güzeldi. Tannie'nin huzurlu horultularını duyunca iç çekti. Kendisi de şu anda huzurla uyuyabilmek için birçok şeyden fedakarlık edebilirdi ama kafasını kurcalayan şeyler engelliyordu onu. Birden telefonunun titreşimini duyunca korkuyla yerinden sıçrayıp yorganıyla boğuşarak uzandı komidinindeki telefona. Mesajın geldiğini gördüğü isim sıkıştırdı nefesini gırtlağında.

"Joon-ah..."

İlk defa, haftalardır ilk defa adı telefonundaki bildirim panelinde parlıyordu. Gece lambasının ışığı mı azalmıştı? Yoksa ekran parlaklığı mı artmıştı bir anda telefonun? Titreyen parmaklarıyla mesajı açınca dudaklarındaki gülümseme iyice yayıldı yanaklarına doğru.

"Aşağıdayım. Beni içeri alabilir misin? Ya da arabada konuşalım. Ama konuşalım lütfen."

Cevap vermeden yatağında yavaşça doğrulup cama yanaştı. Perdeleri oynatmamaya özen göstererek etrafı taradı gözleri. Namjoon gerçekten de karşı kaldırıma çökmüş dalgın dalgın etrafa bakınıyordu.

"Delisin sen hyung. Saat sabahın üçü, ya uyuyor olsaydım?"

Alt dudağını dişleyip Namjoon'ın hızla ekranına bakıp hızlı hızlı yazmasını izledi. El yazısını da bu kadar hızlı yazmasına rağmen yazısı inci gibiydi hep ve mesaj atarken de asla typo yapmazdı. Her bakımdan kusursuz diye mırıldandı Taehyung. Ama bir kusuru vardı işte, o da affetmek konusunda çok ayarsızdı.

"Sen uyanana kadar arardım ben de. Ya da güneş doğup da pencerendeki minik aralıktan yüzüne vurduğu için seni küfrederek uyandırana kadar beklerdim burada sabırla. Şimdi inmesen de beklerim. İkimiz konuşana kadar beklerim."

"Ya konuştuktan sonra ne olacak? Yine gidecek misin bu sabah gittiğin gibi?"

"Eğer konuşmamızın sonunda kal dersen, sen git demeden hiçbir yere gitmem artık."

Taehyung tırnağını kemirerek baktı bir süre sevdiği adama. Etrafa bakıyordu sürekli gözleri, ama hiç yukarıya, odasının camına bakmıyordu. Başı bir an öne düşünce sokak lambasının altında, ensesine düşmüş solgun sarı saçlarının pırıltısını görünce iç çekti yine. Nasıl da özlemişti o saçlarda parmaklarını gezdirmeyi. Sırf o seviyor diye çıkmaya başladıkları günden beri kestirmemişti Namjoon saçlarını ve hala uzatmaya da devam ediyordu. Hatta sırf Tae kendi göz rengini görsün diye lens yerine gözlük de takmaya başlamıştı. Ama kendisi ne yapmıştı? Namjoon'un, kahvenin en güzel ikinci tonu dediği saçlarını maviye boyamış, en sevdiği kahverengiler olan gözlerini ela lenslerin ardına saklamıştı. Sırf Namjoon'un onda gördüklerini başkası görmesin diye. Ama utanıyordu işte, çünkü muhtemelen Namjoon, ona dair hiçbir şeyi, kendini bile hatırlamak istemediğini düşünüyordu onu  hakkında. Ama buradaydı işte. Kapısındaydı. O Namjoon'un kapısına dayanmalıydı ama Namjoon onunkine gelmişti işte. Camını aralayıp geri çekildikten sonra parmaklarını tuşlarda gezdirdi usulca.

"Hava buz gibi hyung. Bekledikçe yatağım da soğuyor."

Telefonu şak diye kapatıp komodine fırlatarak yorganın altına saklandı hemen. Rezil olmuştu işte, yine hakim olamamıştı kendine. Ne gerek vardı onu yazmaya! Namjoon'un yumuşak ayak sesleri odasında dolanıp tıkır tıkır bir şeyler yapınca daha sıkı sarıldı yorgana. Alışık olduğu kütle ayak ucuna doğru oturunca yavaşça başını çıkardı dışarıya. Namjoon'un tapılası kusursuz sağ profili ışıl ışıl parlıyordu gece lambasının pembemsi ışığında.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Oct 05, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Purple HeartsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin