Bu geceyi arkamda bıraktığım 2-3 geceye nazaran daha rahat geçirmiştim. Hiç değilse uyuyabilmiştim. Son zamanlarda bu gel-gitler oldukça artmıştı ve bana zarar verdiği aşikardı. Sadece ve sadece hayatımda geri kalan bütün geceleri bu geceki gibi geçirmeyi temenni etmekle yetindim. Hiç değilse biraz olsun uyuyabilmiştim. Tabikide her zaman ki gibi okula gitmem gerekiyordu. Aynanın önüne geçtim ve kendime baktım. Düşünüyordum... Adeta içime bir karanlık çöktü, bu karanlık hazin, hırslı, herşeye karşı öfkeli, bir iblis kadar kibirli bir karanlıktı... Daha sonra hayatımda çokta az olsa yaşadığım güzel şeyleri düşündüm. Bu karanlığı bastırması, def etmesi için...
**************
Okula geldiğimde tekrardan bir kendime baktım ve bugün her zamankinden daha çok özen göstermiştim; giyinişime, saçlarıma, kısacası herşeyime. Kantinin kapısının önünden geçerken son zamanların klişe anına rastladım; Ashley, John ve Stefan aynı masada oturup gülüşüyorlardı. Bu sefer onlara hiç aldırış etmedim ve ölüm kadar soğuk bir tavırla kantinin kapısının önünden geçtim. Merdivenlere yöneldim, tam çıkmaya başlıyordum ki arkamdan adımı duyar gibi oldum. Fakat aldırış etmedim yine o hazin karanlığın oyunlarından biri olmalıydı bu... Daha sonra adımı sayıklayan ses iyice netleşti ve sesin sahibini tanımaya başladım. Bu kesinlikle Stefan dı...
-Hey Add.
Yavaş, umursamaz ve artık tükendiğimi gözler önüne serecek bir tavırla arkamı döndüm ve rahatsız edici bakışlarımı takınarak onu baştan aşağı süzdüm;
-Evet, seni dinliyorum Stefan? demekle yetindim içimdeki karanlığın verdiği o müthiş kibirle.
-Bugün İletişim dersi için beni çalıştıracaksın değil mi?
Ona baktım ve ufak bir gülümseme takındım;
-Son seferki gibi mi ?
Sadece bana bakmakla yetindi. Şuan Stefan ın canını yaktığımdan adım gibi emindim. Ve bu benim benliğime aykırı gelecek bir biçimde hoşuma gidiyordu. Bir süre sessizliğin maestroluğunu yaptığı o müthiş müzikali dinledikten sonra bana cevap veremeyeceğini anladım ve;
-Sorun değil. Okuldan sonra kütüphaneye gelmen yeterli.
**************
Çıkış zili çalmıştı... Ağır adımlarla kütüphaneye doğru çıkan merdivenleri bir bir tımanmaya başladım. Kütüphanenin kapısının önüne geldiğimde kapıyı açmadan önce bir süre duraksadım ve içimdeki kibiri, nefreti, öfkeyi bastırırmışçasına sahte bir gülümseme takındım. Adeta bir kaç gün önceki Adam gibi... Kapıyı yavaş yavaş itmeye başladığımda beynimden vurulmuşa döndüm. Ashley ile Stefan kütüphanede öpüşüyorlardı. Tanrım sanırım bu çocuğun kütüphanelere karşı bir zaafı vardı. Veya Ashley ona yaşattığım şeyin aynısını bana yaşatmak adına o ucuz oyunlarından birini oynuyordu. İçim acıdı, canım yandı, sadece bağırmak istedim fakat dün kendime verdiğim sözü unutamazdım. Her ne kadar kendimde olmadığım halde verdiğim bir söz olsada...
Kapıyı tamamen açtım ve boğazımdaki o sahte gıcığı yok etmeye çalışırmışçasına;
-Öhm, öhm... diye saçma ve klasik bir ses çıkarmakla yetindim.
Beni duyunca Stefan hemen toparlanmaya çalıştı fakat Ashley gayet küstah ve arsız bir şekilde kendini düzeltme ihtiyacı bile hissetmeksizin ellerini Stefanın vücudunda gezdirmeye devam etti. Daha fazla bu sahte umursamıyormuş tavırlarıma devam edemedim ve;
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Eşcinsel...
Genç KurguAşk, nefret , kıskançlık ve hırs en güçlü duygulardır. Aşk ile nefret arasında ince bir çizgi vardır çünkü hiç bir insan aşkın o güçlü hissini kalbinde yaşamadan kimseye karşı nefret de besleyemez. Bu hikayemde size bu duyguları yaşatmaya çalışacağı...