5. BÖLÜM- "Kızımı Geri İstiyorum."

15K 619 109
                                    

"Sıra senin hadi üz beni,
Yaza koyar mı Güz beni?"
                    
                         - Mithat Can Özer / Ateş Böceği

Nihal'in anlatımıyla...

Haziran 2019

 Diplomam elimdeydi. Mezuniyetim, altın bileziğim, ekonomik bağımsızlığım, tutacağım tüm kapıları bana açacak olanımdı. Yurt odasındaki masamdan kalkıp diplomayı valizime koydum. Çantamdan bir su şişesi çıkarıp ilacımı içtim.

İki buçuk yıldır antidepresan kullanıyordum. Ağır antidepresanlar... Normal şartlarda bu ilaçların zihnimi dondurması, beni uyutması gerekiyordu ama ilaçlar artık hem üzerimdeki etkisini kaybetmeye başlamıştı hem de benim uyumaya pek vaktim yoktu. Hiçbir dersimden kalmadan, en kısa sürede okulu bitirmeli iş bulmalı, düzenimi kurmalıydım.

İlaçlar hislerimi soğutmuyor, özlemimi bastırmıyor, kâbuslarımı durdurmuyordu. Sadece daha donuk bir kafayla acıyla kavrulmaya devam ederken düşünebilme yetimi sınırlayarak, kafaya takma eğilimimi kısıtlıyor gibiydiler.

Bebeğimi geri kazanmak içindi hepsi. 2 sene 7 ay 25 gündür görmediğim kızım için... Her gece hayaliyle uyuduğum, özleminden kıvranarak saatlerce ağladığım, yokluğundan ruh sağlığımı büyük ölçüde kaybedip ilaçlarla zar zor ayakta durabildiğim ve ne kadar büyüdüğünü, saçlarının ne kadar uzadığını, hatta adını bile bilmediğim miniğim, kızım içindi. Kızımın üçüncü yaş gününde yanında olmak kadar çok istediğim bir başka şey daha yoktu.

Kızımı bıraktığım gün onu bir daha asla göremeyeceğimi düşünüyordum. Ege'nin de hayatını daha fazla mahvetmeye hakkım yoktu. Hakkım hiçbir zaman olmayacaktı belki ama daha fazlasına gücüm yoktu. Hatırası, battaniyesi, bende kalan kıyafetleri yetmiyordu artık. Rüyalarım, onu görmeye duyduğum ihtiyacı gidermiyordu.

Belki istemeden kötü biri olacaktım, Ege'nin, üç sene önce delicesine sevdiğim adamın hayatını bir kez daha mahvedecektim belki... Yine de bundan sonra benim için iki seçenek vardı. Bu kez somut ve beni yeryüzünden silip tüm bu özleme, hüzne, gözyaşına son olacak bir intihar ya da daha ziyade soyut, içten çöküşlere sebep olacak adımlar...

Şiddetli ağlama, sinir krizlerim oldukça artmıştı. Bazen ne yapacağımı kestiremiyor, beni bunları yapmaya mecbur bırakanların, mecbur hissettirenlerin; ailemin yakasına yapışıp her şeyi anlatıp, onlarla yüzleşip yüzlerine tükürmek istiyordum. Fakat bunların hiçbiri bana daha iyi hissettirmeyecekti. Tek istediğim kızımı görebilmekti.

Beni, bu yaptığım hataları yapacak hale getiren, ailemdi. Hiç tanımadığım annemin, yokluğu, eksikliği; var olmasına rağmen kendini aynı evin içinde bile benden soyutlayıp, bana bir kez 'kızım' dememiş olan babam; insanın düşmanına söylemeyeceği sözleri, ona en çok ihtiyacım olduğunda bana söyleyen ablam yüzünden bebeğimi terk etmekten başka çıkar yolum kalmamıştı. Kendi kızımı da annesiz bırakmış olmayı -ne kadarı bana kaldıysa- bir ömür vicdanıma sığdıramazdım. Bademciklerim şişmiş de ben her dakika yutkunuyor gibiydim. Göğsümün ortasında içimi kasıp kavuran bir acı vardı. Beni içten içten tüketiyordu.

Acımı unutturması umuduyla aldığım ilaçların hiçbir faydası yoktu. O da fizyolojik açıdan içten içe bitiriyordu beni. Son iki senede öyle çok kilo vermiştim ki... İnsanların bana acıyan gözlerle baktığını, tamamen sağlıksız gözüktüğümü biliyordum. Estetik, hoş duran bir zayıflık değildi. İdeal kilomun on kilo altındaydım. Karnım, kaburgalarım içine çökmüştü. Bacaklarım, kol inceliğindeydi neredeyse. Güzel gözükmüyordum. Hasta gözüküyordum. Neresinden bakarsam bakayım tükeniyor; kendimden, ruhumdan, yaşadığım dünyadan kopuyordum.

GÜZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin