10. BÖLÜM- "Gitme. Beni Bırakma."

10.8K 575 120
                                    


(Efsane, istediğiniz bir bölüm gelecek bundan sonra.

Bu yüzden sınırları zorluyoruz. 45 Oy gelmeden yeni bölüm de gelmeyecek.

Yıldıza basmaktan çekinmeyin.❤️🍁🥰)

Ege, dönüp bana bir süre şaşkınlıkla baktı. 'Ege Bey' diye seslenmediğimden dolayı böyle olmalıydı tepkisi ve dolayısıyla artık hiçbir dönüş yolu yoktu. Sanki onu senelerdir tanıyan bir yakınıymışım gibi anlam veremediği bir samimiyetle seslenmiştim. Oysa en yakınlarından biri olabilirdim kızının annesi olarak. Olamamıştım. Onun yerine senelerdir sabit duran bir biblo gibiydim. Onu oraya kimin koyduğu, nereden geldiği bilinmeyen... Oraya ait ama olmasa da olur denilebilecek, eksikliği hissedilmeyecek bir biblo...

Her şeyi anlatıp bu evden kovulma zamanıydı benim için. Bir başka açıdan da kızıma uzun bir süre için veda etme zamanı, aşık olduğum adamın ebedi öfkesini kazanma zamanıydı. Belki de kısa bir aradan sonra yeniden hak ettiğimi bulma, cezamı çekme zamanıydı.

İsteyerek veya istemeyerek bu kaderi de bu sonu kendim yazmıştım alnıma. Şimdi silemediğim için, kimseyi suçlayamazdım. Ege, bu evden beni kovduğunda onur dolu bir davranışta bulunmuş olacaktı. Hayatını mahveden, kızını annesizliğe mahkum eden kadını, tereddüt etmeden silebilmiş olacaktı. Ben de aşık olduğu ve hayatında zaten kızından başka bir izi olmayan adamın hayatından, tamamıyla, dönülemez şekilde defedilmiş bir kadın olacaktım.

Kendi kızının, kızının babasının, kendi öz ablasının, babasının bile kabul etmediği bir kadındım ve artık affedilmemek koymuyordu bana. Bana hala koyan tek şey yine onu kazanamadan, bana bir kez 'anne' dediğini duyamadan kızımı kaybedecek olmamdı.

Bu kez de kendime biçtiğim kader bu olmalıydı. Kendime verdiğim ceza bu olmalıydı. Bu hatalarımın, sırlarımın, yalanlarımın bir bedeli olmalıydı ve olacaktı. Bir süre daha saklayabilecekken, Ege'ye tüm gerçekleri anlatmış, kızımla zaten yeni kurmaya başladığımız iletişimi, bir nevi can damarımı kesip yine buralardan gidecektim belki de.

"Benim de diyeceklerim var. İşe geç kalıyorum, önce başlasam sorun olur mu?" diye sorduğunda itiraz edemedim. Yaklaşıp oturduğum koltuğun boş kısmına oturduğunda kızımızı kucağıma alıp onu veda eder gibi, kokusunu içime hapsetmek, tenini ezberlemek ister gibi öpüp koklarken istemsizce gözlerimi kapattım. O zaman ve mekandan kopup gitmek, sadece içinde kızımın olacağı bir hayat istiyordum.

"Bu pazar günü ilk izin günün daha biliyorum ama fazladan mesai yapmanı istesem çok mı ayıp olur? Buse ile nişan mekanı bakmaya gideceğiz ve Güz'ü de götürürsek bizi yoracağını, zorlanacağımızı falan düşünüyor. Yani Güz, öyle bir çocuk değil aslında ama tabi daha çok tanımıyor onu. Sadece bu seferlik, lütfen. Zaten önümüzdeki hafta havalar da iyice ısınmış olacağından iki gün boyunca Antalya'da olacağız. Güz'ü hiç denize götürmedim daha önce. Çizgi filmlerde, fotoğraf albümlerinde görüp özeniyor, merak ediyordu sürekli. Sen de dolayısıyla izinli olacaksın." dediğinde istemsizce gözlerim doldu ve kızımızı kucağımdan indirip onu mutfaktaki keki yemesi için gönderdim.

"Sen, mükemmel bir babasın. 22 yaşındayım. Ömrüm boyunca babamla bir kez bile tatil yapmadım. Bir kez bile babamla denize gitmedim ki biz Muğla gibi bir yerde yaşıyorduk. Denize yürüyerek bile gidebilirdik. Biz ablam ve abimle giderdik ama babam asla gelmezdi. Hepimiz oraya babasıyla gelen çocukları görüp özenirdik ve bu babamın hiç umrunda olmazdı, olmadı. Sen, bir baba olarak en mükemmel seçimsin." derken sessizce ağlamaya başladım ve bu yüzden başımı öne eğdim. Benim ağlamaya bile yüzüm yoktu artık. Kendi düşen, kendi kendini iten ağlamazdı. Göz yaşlarımı silip dik durmaya ve tansiyonumu sabit tutmaya çalıştım.

GÜZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin