27. BÖLÜM- "Hayaline Dokunacağım."

12.4K 585 102
                                    

❤️

🍁 Yorum bırakmadan geçmeyin, lütfen.

❤️

🍁 Tek motivasyon kaynağımsınız...

❤️

Nurcan teyzeye her şeyi anlatıp anlatamayacağımı, muhtemel sonuçlarını, her şeye rağmen elimden tutup tutmayacağını düşündüm bir süre. Kolaylıkla vazgeçebileceğim anlık bir kararla onu arayıp, yanıma çağırdım.

Başta bu davetimden dolayı endişelense de, onu endişelenecek bir şey olmadığına ikna etmiştim kolaylıkla. Mutfağımda pek gıda olmadığı gibi, buz dolabımı dolduracak ya da alışveriş yapacak param da yoktu.  Henüz maaşımı almamıştım ve maaş günüme kadar anca yol paramı karşılayacaktı cep harçlığım. Bunun yetersizliği, eksikliği ve hissettirdiği eziklik içinde yalnızca oturdum tüm gün.

Akşamüstü, Ege'yi aradığımda ilk çalışta reddetti aramamı. Yaklaşık yarım saat sonra beni geri aradığında onun aksine ben hiç bekletmeden, ertelemeden açtım telefonunu. "Efendim," dedi konuşmamı bekleyerek. Doğrudan konuya girdim. "Akşam için Nurcan teyzeyi davet ettim. Tanışmak istediğini söylemiştin... Saat sekiz gibi gelebilirsin."

Sesi, telefonu ilk açtığı tondan oldukça farklılaşıp, yumuşadı. Boğazını temizledi, sesi inceldi ve anlayışlı birkaç mırıltı çıkardı. "Tamam, harika olur. Akşam görüşürüz." dedikten sonra kapatmak üzereyken, endişeli bir ses tonuyla, "Ege!" dedim.

"Efendim?" dedi soru tonlamasıyla. 'Söyleyecek başka neyin kaldı ki' der gibiydi sesi. 'Uzatacak mısın?' der gibiydi.

"Evde yiyecek hiçbir şey yok. Alışveriş yapacak param da yok. Ben Nurcan teyzeyi davet ettim ama aklım neredeydi, sofraya ne koymayı düşünüyordum bilmiyorum. Gelirken dışarıdan yiyecek bir şeyler yaptırır mısın? Sizin için... Ben aç değilim."

"Eminim aç değilsindir." dedi hep biraz daha yemem için ısrar ederken kullandığı ses tonu ve gizli şefkatiyle. Yapmacık bir inanmış numarasıyla... "Paran yok mu?" diye sordu sanki az önce bunu söylememişim gibi bir merak veya şaşkınlıkla. Belki de bu ikilem arasında kalmış bir acımayla... Ses tonuna pek anlam yükleyemiyordum son zamanlarda.

"Dedim ya, alışveriş yapacak kadar param yok. Maaşımı almadım ve yalnızken alışveriş yapmaya da ihtiyaç duymadım. Biraz param var. Ay sonunu getirebilecek kadar..." derken kastettiğim miktar, maaşımı alana dek işe gidecek yol parasıydı.

"Pizza yaptırsam olur mu? Ya da lahmacun?" diye sordu konuyu değiştirmeye çalışır gibi. "Kafana göre takıl." deyip başka bir konuya atladım doğrudan. "Pedagog ile randevunuz nasıl geçti?"

Kısa bir es verip yutkundu sorumu yanıtlamadan önce. "Güz... çok ağladı." dedi ve bir es daha verdi sesi titreyince. Araya girmedim. Devam etmesi için, toparlanması adına zaman tanıdım.

"Ben yavaş yavaş bunu kendi içinde çözümlemeye başladığını, taşların yerine oturduğunu düşünmüştüm ama kafası çok karışık. Bir an onu kucaklayıp götürmeyi düşündüm. Pınar Hanım'ın her sorusu ona içinden çıkamadığı şeyler düşündürdü. İçinden çıkamadığı her şey için yalnızca ağladı. Seni, olanları ilk öğrendiğinde kızıma bir donukluk çökmüş gibiydi. Küçücük yavrum depresyona girmiş olamaz, yalnızca öğrendiklerini, duyduklarını anlamlandıramıyor diye düşünmüştüm. Sandığımdan çok hasar almış ve fark ettirmeden hepsini kendi başına sarıp sarmalamış. Kızım gözümün önünde kanıyor." dedi ve derin bir iç çekişin ardından yutkundu tekrar. Aynı anda ağlamaya başlamış olmalıyız ki, aynı anda burnumuzu çektik.

GÜZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin