16. BÖLÜM- "Mükemmel Bir Dostsun."

8.5K 499 166
                                    





Oy sınırı yok. Yalnızca yorum yapmanızı istiyorum. Sınır 120 yorum.

Sizi seviyorum. ❤️🍁❤️


"Güz, hadi bebeğim. Seç bir renk artık. Baban gelecek birazdan." dedim ellerimdeki ojeleri de kızımın önüne doğru iterken.

"Ben senin gibi kırmızı istiyorum! Ama babam bana kırmızı oje almıyor!" diye omuzlarını silkerek kahırlandı.

"Baban sana çok daha fazla yakışacağını bildiği renkler seçmiş, miniğim. Bunlar da çok güzel. Hadi, bunlardan birini seç artık." dediğim sırada odayı dolduran zil sesiyle beraber derin bir soluk alıp gözlerimi devirerek kapıya çevirdim başımı.

Oturduğum yerden kalkıp kapıyı açmaya gittim hızlı adımlarla. Kapıyı açmadan önce çok da önem vermeden saçlarımı düzelttim ellerimle.

"Hoş geldin. Ben de çıkıyorum hemen." deyip vestiyerde asılı duran çantama uzandım onunla göz teması dahi kurmadan.

Bu sırada kızımız koşarak yanımıza geldi ve bacaklarıma sarılıp beyaz tişörtümün eteklerinden asılmaya başladı. "Nihal abla, seçtim! Sürmeden gitme!" dediğinde onun bu ısrarcı, reddedilmesi neredeyse imkansız buruşturduğu yüzüne baktım.

Üzerinden yaklaşık iki hafta geçmiş olan nişandan beri bir şeyler kafama daha iyi dank etmiş, gözlerim açılmıştı adeta. Her ne kadar bizim için bir ihtimal olduğuna inanmadığımı sansam da içten içe bir umut besliyor olmalıydım ki nişan günü böylesine yıkılmış ve inandığı tek şey de elinden alınmış küçük bir çocuk gibi savunmasız kalmıştım.

Ege'yi o kadınla gülümseyerek dans ederken, elini tutarken, yüzükleri takılırken gördükten sonra artık onunla arkadaş bile olamayacağımızı, dahası; bunu istemediğimi fark ettim.

İstediğim onunla arkadaş olmaktan fazlasıydı ve bu yakınlığımızı bir merdivenin ilk basamağı gibi hissetmiştim. Ancak ortada merdiven de yoktu, o merdivenin sonunda Ege de yoktu, ona ulaşabileceğim de yoktu. Onunla arkadaş olup, nişanına düğününe gidip, yakınında olup başka bir kadınla mutluluğunu izleyebilecek gücüm de yoktu.

Kendimi daha fazla cezalandırmayacaktım. Ege, bitmişti. Hissettiklerimin zerre kadar önemi yoktu ben dahil olmak üzere kimse için. Kendi içimden gelen, çığlık atan, bağıran her sese sağır, çakan her kıvılcıma, yanan canıma kör kalacaktım bundan sonrasında.

Ege, Buse ile güzel bir hayat kuracak ve mutlu olacaktı. Evlendiklerinde ve artık bakıcı olarak bile bana gerek kalmadığında yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Kapıdan kovulsam bacadan girecektim. Tüm çareler tükendiğinde çaresizlikler içinden toplama, kısmi bir çözüm en azından zihnimi meşgul edecek, beni oyalayacaktı.

Gerekirse kızımla aramda kalan tek bağ olan kanımı öne sürecek, yasal yollarla kızımın peşinden koşacaktım bu kez. Çünkü artık yapmam gereken başka hiçbir şey, başka hiçbir sorumluluğum, düşünmem gereken başka kimse yoktu. Kendimi bile hiç düşünmüyordum artık. Benim hayatım bir şeye kurban gidecekse, bu şey kızımın yanımdaki varlığı olmalıydı.

Ege'den olabildiğince uzak durma kararı almıştım ancak bunu hayata geçirmekte şimdilik bazı sorunlar yaşıyordum. Yüzüne bakmak, sesini duymak, gülümsemesi, yakınımda olması ve nefes alması yoluma çıkan belli başlı engellerdendi. Zaten herhangi bir engeleden koşarak atlayabileceğimi beklemiyordum. Tökezler düşersem üstümü başımı silkeleyip yürümeye devam edecektim.

"Miniğim, gitmem gerek. Baban, sürer sana ojeni. Yarın başka bir rengi de beraber deneriz istersen." deyip çantamı omzuma astığım sırada Güz de bu kez çantamı asılıp yere düşürdü. "Nihal abla, babam süremiyor! O beceriksiz." dediğinde kısık bir kıkırdı döküldü dudaklarımdan.

GÜZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin