~3~

116 9 8
                                    

Yere oturup duvara yaslanmıştım elimdeki Jinyoung'la olan fotoğrafımıza bakıyordum, beş dakika önce hıçkıra hıçkıra ağlasamda şuan aksine sakindim ama tepkisizdim sadece bosca elimdeki resme bakıyordum, belki de jinyoung benim yüzümden ölmüştü belki de onun katili bendim.

Odamın kapısı çaldığında o baba denilecek adam içeri girmişti, babaların görevi çocuklarını koruyup kollamak değilmiydi? Bu adam sürekli neden bana zarar veriyordu? Nefretle gözlerinin içine bakmıştım
"Geleceğini düşünmüştüm" demişti yarım gülüş atarak "geliyorum" demiştim ayağa kalkıp, elimdeki fotoğrafı çekmeceyi açıp kıyafetlerimin altına saklamıştım

"Bu kıyafetlerle mi gelmeyi düşünüyorsun?"

"Sen çık beş dakikaya hazırlanıp gelicem" demiştim konuşurken bile ondan nefret ederek konuşuyordum. Ondan nefret ettiğimi bildiği halde bu umrunda değildi gerçekten nasıl bi insandı?

Dolanımı açtığımda kıyafetlerime göz gezdirmistim gerçekten bütün kıyafetlerim siyah'tı, siyah renkten başka bir renk giymeyi sevmiyordum. Siyah dar pantolon, siyah sweat, siyah deri ceket ve siyah botlarımı giydiğime göre hazırdım, basit ama en sevdiğim kombindi. Makyaj yapmadığım için aynanın karşısına geçip sadece saçlarımı toplamıştım, gerçekten yüzüm çökmüş ve morarmış göz altlarımla iğrenç görünüyordum.

Odadan çıkıp hızla merdivenleri iniyordum son merdivene gelince bağlamamış olduğum bağcığa başıp yere yapıştığım da anlamıştım, bu duruma artık gülüyordum çünkü bu merdivenden düşmeyi alışkanlık haline getirmiştim. Evden çıktığımda beni arabada oturmuş bekliyorlardı, babam ve şoförü. Tabi ki onun arabasına binmeyecektim, onun yanına asla oturmazdım "senin arabanla geleceğimi söylemedim" demiştim arabanın kapısını açan adama baktım arabamın anahtarı her zaman bu adamda duruyordu çünkü, anahtarı vermesi için elimi uzatmıştım adamın bakışları babam'a doğru yönelmişti babamsa önemsemeden başka yöne çevirmişti bakışları bu kesinlikle 'ver' anlamına geliyordu, arabamın anahtarını alıp arabaya doğru yönelmistim, arabamın rengi bile mat siyahtı. O kadar aşıktım siyah rengine.

Yola koyulmaya başlamıştık bende öndeki arabayı takip ediyordum, gitmek istemediğim yere götürülmekten nefret ediyordum ve hep basıma geliyordu. Ben neden böyle bir hayat yaşıyordum, yaşamak zorunda mıydım. Sonsuza kadar bu adamla mı yaşayacaktım? Bir saniye olsun gerçekten mutlu olduğum için gülebilecekmiydim? Bilmiyordum hic bir şey bilmiyordum.

Geldiğimiz yere vardığımızda arabayı park etmiştim, başımı direksiyona yaslayıp beklemiştim gerçekten inmek istemiyordum. Geriye doğru yaslandığımda bileğimdeki bilekliğe bakmıştım Jinyoung'un sevgililer gününde aldığı. İkimizinde baş harfleri yazıyordu bizim için gerçekten anlamlı bir bileklikti ve benim için hala öyle. Ondan bana kalan en anlamlı şeydi.

Kalbimdeki bu ağrıya, acıya alışmak zor olsa da alışıyordum ama bu beni günden güne daha çok mahvediyordu. Tükeniyordum yavaş yavaş.

İçimde o adama olan nefretim onu görünce daha da artıyordu, onu öldürmeye cesaretim olmasa da ölmesini diliyordum. Bu acı değil miydi bi insanın babasının ölmesini dilemek, acı değilmiydi kızına bunları dileticek kadar kötü şeyler yaşatmış olması?

Arabanın camının tıklanmasıyla kendime gelmiştim, şu lanet koruma her yerden çıkıyordu, gerçekten peşimde dolanıp durmak zorunda mıydı? Korumalık mı yapıyordu bana, baba denilecek lanet heriften başkası zarar vermiyordu bana.

Geldiğimiz mekana girdikten sonra masaya oturmuştuk, tam tahmin ettiğim gibi babam'ın arkadaşının yaklaşık benim yaşlarımda bir oğlu vardı yoksa sevgili babacığım beni neden buraya getirsin ki? Bencildi ve sadece kendini düşünüyordu. Herkes yemek siparişlerini vermişti ben hariç, evde bir şeyler yediğimi söyleyip geçistirmiştim.

Dışarıyı seyretmek için gözlerimi pencerenin olduğu yöne doğru çevirmiştim bir süre dışarının güzelliği izledikten sonra pencerenin önündeki çocukla göz göze gelmiştim, neden bu kadar sert bakıyordu? İçimde tuhaf bi his oluşmustu, gözlerini benden çektikten sonra babama yöneltmişti gerçekten öldürecekmiş gibi bakıyordu.

Elimin elinde bi el hissetmemle gözlerimi çocuktan çekip elinin üstündeki ele baktım babam'ın eliydi, şaşkınlıkla ne yapacağımı bilemeyip sadece öyle bakmıştım "bu benim güzel kızım iseul eminim oğlunuzla iyi anlasacaklardır" dediğinde göz göze gelmiştim baba denilecek adamla, sözlerinden yalan akıyordu, bakarken bile sevgiyle değil nefretle bakıyordu. Neden nefret ediyordu benden, neden bir kere olsun sarılıp saçımı oksamamıştı.

Bu kadar nefret etmesinin sebebi neydi?
Eli hala elimin üstünde olduğu fark edip elimi hızlıca elinden çekmiştim, ayağa kalkıp lavaboya gitmem gerektiğini söyleyip hızla uzaklaşmıştım. Kendimi kötü hissediyordum şuan, benden nefret etmesine rağmen insanlara beni seviyormuş gibi yapıyordu. İkimizde bir birimizden nefret ediyorduk.

Dışarı çıkıp biraz hava almıştım, kimsenin olmadığı bir yerde. Elimi tuttuğundaki o tuhaf his gitmemişti hala, biraz olsun bir birimizi sevsek herşey daha güzel olacaktı, beni biraz sevseydi belki de jinyoung'u öldürmeyecekti. Ondan sonsuza kadar nefret edecektim.

İçeri girmek için kendimi toparlamıştım biraz, arkamı döndüğümde pencerenin orada ki çocukla dip dibe gelmiştim korkudan ufak bi çığlık attığımda eliyle ağzımı kapatmıştı. Bunun ne işi vardı dibimde? 

 Bunun ne işi vardı dibimde? 

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
SON İNTİKAMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin