XVII / gran secreto

3.1K 364 185
                                    

"büyük sır"

🎧 manuel zito - fernweh






Dikkatli adımlarla ilerleyerek elimdeki tepsinin üzerinde bulunan kahve fincanlarını dökmemek için büyük bir çaba sarf ediyordum. Salona girdiğimde karşılıklı koltuklara oturmuş Jin ile Jungkook'a kahvelerini uzattım. Jungkook siyah renkteki fincanı alırken yanaklarını kırıştıran zorlama bir gülümsemeyle bana baktı. Belli ki burada canını sıkan birtakım şeyler vardı, inkar edemezdi.

Son olarak abime de kahvesini verdikten sonra boş tepsiyi masanın üzerine koyarak abimin yanına oturdum ve derin bir iç çekerek, "Demek kuzensiniz," dedim. "Dünya ne kadar küçük değil mi?"

Oldukça sempatik bulduğum Jin kaşlarını kaldırarak güldü. "Katılıyorum," dedi elini Jungkook'un omzuna koyarak. "İkinizin aynı sınıfta olacağı hayatta aklıma gelmezdi."

Anlattıklarına göre Jungkook ile Jin teyze çocuklarıydı. Jin ile abim de aynı fakültedeydiler ve sürekli ödev yapıyoruz dediği şahıs da aynı kişiydi. Fakat böylesi rastlaşma beni oldukça şaşırtmış aynı zamanda mutlu etmişti. Yakın olduğum birinin bağları kendi öz kardeşime kadar uzanıyordu, bu da daha yakın bir ilişki ve kuvvetli bir bağ olacağı anlamına gelebilirdi.

Ancak ne tuhaf ki, Jin'i gördüğü ilk andan beri yüzü belirgin bir ölçüde asılan Jungkook öyle düşünmüyor olmalıydı. Onun bu tuhaf tutumunu aklımın bir köşesine yazarken abimin arkadaşını daha yakından tanıma fırsatını kaçırmadım ve onu soru yağmuruna tuttum.

Zaman ilerledikçe sohbetimiz derinleşti, kahkahalar atıldı ve sıcak bir ortam oluştu. Hatta bir ara Jungkook bile bize katılıp gerçek anlamda gülümsemişti ama çok sürmedi. Zaten bir süre sonra kalkmak için izin istedi ve Jin karşı çıksa da onu da yanında götürerek bizden ayrıldılar.

O esnada bu 'tesadüf' denen şeyin gerçekten tesadüf mü yoksa gerçeklere giden bir kader oyunu mu olduğunu asla bilmiyordum. Zaten bilseydim, asla öyle içten bir kahkaha atamaz, böyle bir sohbete de dahil olamazdım. Jin, bize gittikçe yakınlaşıp ailemden biri olacaktı ama olmamalıydı, olamazdı. Çok geç anladım.


-


Zaman çok hızlı geçiyordu. Avucumun içinden kayıp giden kum taneleri gibi ben daha varlığını algılayamadan dakikalarımı, saatlerimi kaybediyordum. Fakat bir yandan da bazı anlar geliyordu ki, tüm gerçekliğiyle o zamanı iliklerime kadar hissediyor, dört elle sarılabiliyordum. Yavaşlıyor, esniyordu zaman. Sonra ben ona daha çok kapılıyor ve hep daha fazlasını arzuluyordum.

Hissettiğim o anların çoğunda Jungkook vardı. Hızlı bir serüvene atıldığımızdan beri, anılarımızı ve kendi hikayemizi paylaştığımız o zaman dilimleri yavaşlıyordu. Gunsei'ye çok alışmıştım. Birlikte olmak, obada eğlenip şarkılar söylemek, çatıya gidip sohbet etmek bana çok iyi geliyordu. Aramızdaki buzlar artık yok denecek kadar azdı. Onları sevdiğimi düşünüyordum. Belki de ihtiyacım vardı, bilemiyordum fakat inkar edemeyeceğim kadar mutluydum.

Yine o günlerden biriydi. Hafta sonunun dingin bir akşam üstü sefasını değerlendirip çatıya gelmiştik. Hepsinin elinde içki şişeleri vardı, ben de bu sefer sadece su vardı. Şu sıralar kilo aldığımı düşündüğüm için kola tarzı şeyleri de içmiyordum. Durumumu aşırı komik bulan Jimin, "Ben bile şu kilo işlerini kafaya takmayı bırakmışken bir sen eksiktin tahta kurusu." diyerek güldü. "Gel şu çerezlerden ye bari."

Omuz silkip burun kıvırdım. "Gerek yok Jimin, tahta kuruları sadece tahta yiyerek de yaşayabilir."

Jimin elindeki cipsi bana doğru fırlatarak, "Geveze seni, sus!" diye espirili bir tavırla bağırdı. Kafayı iyice bulmuş olan Taehyung ise salak salak gülmekteydi. Bira içmeme geleneğini bozmuşa benziyordu.

seven liars | bts Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin