XXXII / cosa aterradora

2.3K 318 153
                                    

Selamlarr, bu kadar uzun bir ara vermeyi hiç istemezdim ama gerçekten yazma ortamım oluşmadı hiç. Ne dingin bir kafa, ne de odaklanabileceğim bir alanım oldu. Hâlâ daha var sayılmaz ama elimden geldiğince bir şeyler karalamaya çalıştım. Biraz geçiş ve arayı kapatma bölümü oldu ve doğrusu içime pek sinmedi ama daha fazla bekletmek istemedim. Oy ve yorumunuzu eksik etmeyin, görüşmek üzere 💜

"korkulan şey"
🎧 moln - menke


Soğuk metalin porselene her temas edişinde çıkan ses büyük salonda yayılırken, genç adam kaşığına doldurduğu pirinç tanelerini tek lokmada yuttu. Ağzını şapırdatmamaya özen göstererek dikkatle yemeğini yerken masanın altında gerginlikten salladığı bacaklarını birleştirdi ve karşısında oturan annesiyle göz göze geldi. Bayan Min usulca ona tebessüm ettiğinde Yoongi dudaklarını tuhaf bir şekilde yana kaydırdı ve bakışlarını tabağına dikti.

Babası, annesi ve o ne zaman birlikte akşam yemeği yeseler -ki bu babasının yoğun iş temposu nedeniyle çok nadir olurdu- genç adam istemsizce gerilir, yuttuğu lokmaların ilerlediği yolda takılmasına engel olamazdı. Onu geren şey tam olarak neydi bilmiyordu. Babasının çelik kadar sert tavrı ya da bir derin dondurucudan farksız soğuk bakışlarıydı belki de. Küçüklüğünden beri ciddi olmaya ve kurallara uymaya zorlanan bir çocuk olarak yetiştirilse de, hiçbir zaman babasının istediği kişi olamıyordu Yoongi. Savcı Min Jae Hyun disiplini, otoriteyi ve düzeni severdi. Fakat oğlunun bu aykırı davranışlarına karşın gardını almaktan ve onu bastırmaktan çekinmezdi. Sanki aralarında baba-oğul değil de er-komutan ilişkisi vardı.

Bay Min suyundan bir yudum daha alıp bardağı masaya bıraktığında Yoongi de ister istemez ona baktı. Gözleri buluşur buluşmaz kaşlarını havaya kaldıran adam boğazını temizledi ve "Bugün iştahsız gibisin." dedi. "Sorun mu var?"

Genç adam afallayarak heyecanını gizlemeye çalıştı. Kafasını iki yana sallayıp, "Hayır efendim." diye mırıldandı. "İyiyim."

"O halde yemeğini düzgün ye."

"Peki efendim."

Minik yara bantlarının yapıştırılmış olduğu yüzünü inceledi. Üzerine gitmek istediği çok şey varmış da uğraşmak istemiyormuş gibi bir hali vardı Bay Min'in.

"Suratının hali ne? Kavga mı ettin?"

Yoongi suratını gizlemek istermiş gibi başını önüne eğdi ve morlukların üzerinde parmaklarını gezdirirken kısık çıkan sesiyle, "Önemli bir şey yok, şakalaşıyorduk." diye yalan söyledi.

Bay Min alayla güldü. "Ne güzel şakalaşıyorsunuz öyle. Birbirinizi öldürmediğiniz kalmış."

İmalı bir şekilde konuşarak Yoongi'nin bakışlarını kendine kilitledi ve tekrardan yemeğine koyulduğu esnada Bayan Min konuştu. "Sınavları yaklaşıyor, ondan gergin olabilirler hayatım. Hem biliyorsun, oğlumuz bize yalan söylemez. Üzerine gitme."

Bay Min omuz silkti. "Ne yaptıkları ya da neyle uğraştıkları umurumda değil. Kafasının çalışması için yemesi gerekiyor. Hukuk fakültesini kazanmak zorunda."

Yoongi için yol çoktan çizilmişti. Hukuk fakültesine gittikten sonra babası gibi bir savcı olup bu mesleği sürdürmeli, kendini adalet yoluna adamalıydı. Aksi mümkün değildi.

Genç adam sarımtırak renkteki çorbasında kaşığını gezdirip kaşlarını çatarken güçlükle yutkundu. Her seferinde aynı muhabbete katlanmak çok zordu. İstemediği, oldukça sıkıcı bulduğu bir alanda onun için kurulmuş bir düzende ilerlemek, yarını merak etmemesine neden oluyordu. Bir kuklaydı sanki. Elleri ve ayakları gevşek bir ip tarafından sallandırılıyor, kendi iradesi dışında bir şeye izin verilmiyordu. Babasının obadan ya da boş vakitlerinde yaptığı aktivitelerden haberi yoktu. Olsaydı şayet, bunu anında ondan alırdı. Yoongi vakit kaybedemezdi, geleceğini riske atamazdı.

seven liars | bts Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin