Hz. Abdullah'ın kurban olarak seçilmesi

69 19 27
                                    

Abdullah, Ab­dül­mut­ta­lib'in erkek çocuklarından sekizincisi idi.
[1]

Sîret ve su­rette diğer kardeşlerinden çok farklıydı.

Dünyaya gelir gelmez babasının alnında parlayan Nur-u Mu­hammedî, onun alnına geçmişti. Bu nur, yüzüne harika bir güzellik ve müstesna bir tatlı­lık bahşetmişti. Ama hiç kimse, bu güzellik ve tatlılığın nereden ve niçin geldi­ğinin farkında değildi.

Ab­dül­mut­ta­lib'in, Oğullarıyla Konuşması

Artık oğullarının onu da büyümüştü.

Vaadini unutmayan Ab­dül­mut­ta­lib, onları bir gün bir araya topladı ve işin hikâyesini anlatarak, içlerinden birini kurban etmesi gerektiğini bildirdi. Hepsi de tereddütsüz râzı oldular. Sonra da babalarına sordular:

"Peki nasıl yapalım bunu? Kimin kurban edileceğini nasıl tespit edelim?"

Ab­dül­mut­ta­lib, böyle bir durumda ne yapılması gerektiğini bi­liyordu. Şöyle dedi:

"Her biriniz birer ok alın, üzerine kendi isminizi yazın ve ok­ları bana ve­rin!"

İtaatkâr çocuklar, babalarının emrini derhal yerine getirdiler. Her biri ok­danlığından bir ok çekti; üzerine kendi ismini yaz­dıktan sonra, babasına uzattı.

Okları toplayan Ab­dül­mut­ta­lib, doğruca Kâbe'ye vardı. Meselenin nasıl halledileceği anlaşılmıştı artık: Hübel putunun yanında ok çekilecek, kimin oku çıkarsa o kurban edilecekti.

Böyle durumlarda, Ku­reyş, bu usûle başvururdu.

Kur'a Çekilişi

Kâbe'nin yanına varan Ab­dül­mut­ta­lib'in etrafını şehir halkı sarmıştı. Elin­deki on oku, Allah'a verdiği sözünden caymış sayılmaması için, tereddütsüz, ok çekme memuruna uzattı. On okun üzerinde on ciğerpâresinin ismi vardı. Hangi ok çıkarsa çıksın, ciğerinden bir parça kopacaktı.

Memur, oklardan birini çekti. Üzerindeki ismi titrek bir sesle okudu: "Ab­dullah!"

Şefkatli baba, duyduğuna inanmak istemedi; oku memurun elinden çekip aldı, dikkatlice baktı ve okudu: "Abdullah..."

Göz pınarları bir anda yaşlarla doldu. Boğazında hıçkırıklar düğümlendi. Şefkati ve hisleri öylesine kabardı ve coştu ki bir an "Ola­maz!" diyerek haykı­racak gibi oldu. Son anda Allah'a verdiği sözü hatırlayarak, çelik gibi irade­siyle şefkat ve hislerine gem vurdu. Yıkılmış bir halde, yüzünü Kâbe'den evine doğru çevirdi ve ümitsiz ümitsiz yürüdü.

Evinde herkes onu bekliyordu. Hiçbirinin kur'a sonucundan haberi yoktu. Eve giren Ab­dül­mut­ta­lib'in gözleri bir anda, pırıl pırıl parlayan oğlu Abdul­lah'ın yüzüne dikildi. Şefkat ve merhametinin tekrar kabarıp his dünyasının içine girdiğini görünce, yüzünü başka tarafa çevirdi. Teslimiyet içinde bakan oğullarını daha fazla merakta bırakmak istemedi ve şöyle konuştu:

"Abdullah! Allah, kendisine kurban edilmek üzere seni seçti. Bu şerefi kar­deşlerin arasında sana ihsan etti!"

Ab­dül­mut­ta­lib ailesini ve evini alev alev yakan bu haber, bir anda Mekke sokaklarını da hüzün ve kedere boğdu. Herkes birbirine soruyordu: "Abdullah mı, o güzel, o tatlı çocuk mu kur­ban edilecek?"

Ab­dül­mut­ta­lib, yanan yüreğine, kasırgalaşan hislerine, okyanus dalgalarını andıran şefkat ve merhamet duygularına aldırmadan, biricik oğlu Abdullah'ın bileğini kavradı ve onu doğruca İsaf ve Nâile putlarının yanına götürdü. Nur yüzlü Abdullah'ta sanki Hazreti İsmail (aleyhisselâm) 'ın teslimiyeti vardı. Yüzünde en ufak bir memnuniyetsizlik belirtisi görünmüyordu.

Asr-ı saadet, Öncesi ve sonrası🌹Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin