586 yılında Hazreti Muhammed (صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ) ilk savaşına katılır. Henüz 15 yaşındadır ve doğrudan savaşmaz, sadece düşman tarafından gelen okları toplayıp, amcalarına verir. Daha sonraları ise o savaşta bu kadarlık bile yer almaktan hoşnut olmadığını söyleyecektir. Çünkü bu savaş hiçbir haklı ve yüce gaye içermeyen, Araplar arasında benzerlerinin sık sık yaşandığı, basit, ekonomik amaçlı boğazlaşmalardan biridir. Ve savaş zorunlu, haklı olmadıkça Hazreti Muhammed (صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ)’in nefret ettiği bir olgudur. Medine hicreti sonrasına kadar da ( yaklaşık 40 sene) başka hiçbir savaşta yer almaz.
Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) , yirmi yaşındayken.
Son Ficar Harbi’nde, çok kimse hayatını kaybetmiş, oluk oluk kan akmıştı. Bununla, Arap kabileleri arasındaki düşmanlık duygusu daha da bilenmişti. Her an basit sebepler yüzünden büyük hadiseler çıkabilir, adam öldürülebilir, kabileler birbirine saldırabilir durumuna gelinmişti.
Mekke’de, dışarıdan gelen yabancılar için can, mal ve namus emniyeti diye bir şey kalmamıştı. İsteyen, istediği yabancının malını alıyor, karşılığında tek kuruş ödemiyordu. Âciz ve güçsüzler her türlü zulme maruz kalıyor ve bunlara karşı koyma cesaretini gösteremiyorlardı.
Bu vahşet saçan manzaraya bir çare bulunması gerekiyordu. İnsanlık haysiyetine yakışmayan bu hareketlerin önüne geçilmeliydi. Fakat ne yapılmalıydı? Ne yapılabilirdi?
Namus ehlinin, haksızlık karşısında vicdanı ızdırap duyanların, cemiyetin emniyet ve âsâyişini düşünüp duranların halletmek istedikleri meselelerdi bunlar!
Zebidlinin Gasp Edilen Malı!
Bardağı taşıran son damla, Yemen’in Zebid kabilesinden birinin bir deve yükü malının, şehrin ileri gelenlerinden Âs. b. Vâil tarafından gasp edilmesi hadisesi oldu.
Zebidlinin yardım istemek maksadıyla çaldığı her kapı, yüzüne kapatılıyordu. Sonunda, Ebû Kubeys dağına çıkarak, uğradığı zulüm ve hakareti Kureyşlilere yüksek sesle bildirmeyi denedi ve bu yüksek tepeden şehir halkını yardıma çağırdı.
[1]Bu davet, cemiyetin perişan halini düşünen kafaları uyandırdı. Derhal bir araya toplanarak, bu yolsuzluklara, bu gayrimeşru davranışlara çare aramaya koyuldular. Bu konuda başı çeken ve Mekke’nin hatırı sayılır büyüklerini bir araya getirmeye teşebbüs eden ilk şahıs, Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) 'in amcası Zübeyr oldu.
[2]Hâşim,
Muttalib,
Zühre,
Esed,
Hâris,
Teymoğullarınınileri gelenlerinden birçoğunun iştirakıyla, Mekke’nin zengin, itibarlı ve en yaşlısı sayılan Abdullah b. Cüd’a’nın evinde toplanıldı ve “Hilfu’l-Fudûl” cemiyeti kuruldu.
Uzun uzadıya konuşup tartışıktan sonra, şu maddeleri karar altına aldılar:
1. Mekke’de —ister ehlinden, ister dışından olsun— zulme uğramış kimse bırakılmayacaktır.
2. Bundan böyle Mekke’de zulme asla meydan verilmeyecek, zâlime asla müsamaha ve fırsat tanınmayacaktır.
3. Mazlumlar zâlimlerden haklarını alıncaya kadar, mazlumlarla beraber hareket edilecektir.
[3]Cemiyet üyeleri, bu ahitleri üzerinde sebat edeceklerine dair de şöylece yeminde bulundular:
“Denizlerin bir kıl parçasını ıslatacak suları kalmayıncaya, Hira ve Sebir dağı yerlerinden silinip gidinceye, Kâbe’de istîlâm ibadeti [Kâbe’nin tavafı sırasında Hacerü’l-Esved’e el sürülmesi ve izdiham dolayısıyla bizzat el sürülemiyorsa uzaktan selamlama işaretinin yapılması] ortadan kalkıncaya kadar bu ahdimizde sebat edeceğiz.”
[4]
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Asr-ı saadet, Öncesi ve sonrası🌹
No FicciónSevgili Peygamber Efendimiz (صَلَّى اللهُُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ)'den önce ve yaşadığı Asr-ı Saadet'te ve sonrasında yaşanmış mühim hadiseler (önemli olaylar) in olduğu bir kitaptır. Sizde buyurmaz mısınız? Belki bu kitaptaki bilgilerden daha fazla ha...