İslam Habeşistan’da
Nübüvvetin beşinci yılının Recep ayında[1] gerçekleşen bu ilk hicretten sonra Habeşistan’dan gelen iyi haberler Mekke’deki Müminlerin umudu oldu. Yeni ve çok daha büyük bir kafile hicret hazırlıklarına başladı. Efendimiz (صَلَّي اللهُُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ) bu kafilenin başına amcasının oğlu Cafer b. Ebî Tâlib (radıyellâhü anh)’ı geçirmiş ve kendisine Habeşistan Hükümdarı’na ulaştırması için bir mektup vermişti. Efendimiz (صَلَّي اللهُُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ) mektubunda şöyle diyordu:
“Sana amcamın oğlu Cafer’i gönderiyorum. O yanına geldiğinde onları misafirliğine kabul et.”
[2]Allah Rasûlü (صَلَّي اللهُُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ) ’in amcası Ebû Talib de Necâşî’ye övgü dolu bir kaside göndermişti.
[3]Habeşistan’a hicret eden bu yeni kafilede yüz civarında Müslüman vardı ki bunlardan on sekiz ya da on dokuzu kadındı.
[4]Müslümanlar, Efendimiz (صَلَّي اللهُُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ) 'e gemide nasıl namaz kılacaklarını sormuşlar, Allah Rasûlü (صَلَّي اللهُُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ) de bir tehlike anında ya da korktukları takdirde oturarak namaz kılabileceklerini ifade etmişti.
[5]Müminler korku dolu ve belki de sonu ölüm olan tehlikeli bir yolculuğa çıkıyorlar ama namazlarını nasıl kılacaklarını soruyorlardı. Onlar namazsız bir hayat düşünemiyor, zaten namazlarını daha rahat kılabilmek için hicret ediyorlardı.
Bu ikinci hicret öncekinden çok daha zorlu geçmişti. Fakat Allah celle’nin yardımıyla müminler hicret yurduna sağ salim ulaşmış, Necâşî tarafından gayet güzel karşılanmışlardı.
FİRAVUNLAR PANİK İÇİNDE
Müminlerin Habeşistan’a ulaşması ve burada güven içerisinde yaşamaları Mekke müşriklerini çok rahatsız etti. Habeşistan ve Mekke hükümeti arasında uzun yıllara dayanan gayet samimi bir ilişki vardı. Müslümanlar bu ilişkiye zarar verebilir, Habeşistanla ticari ilişkilerin bozulması Mekke ekonomisinde ciddi problemlere sebep olabilirdi. Kureyş’in kendi iç meselesini çözemeyip, olayın uluslararası bir boyuta taşınması onlar için ağır bir prestij kaybı olacaktı.
Müslümanların Mekke dışındaki varlığı, İslam’ın farklı bir coğrafyaya, yeni bir dünyaya açılması Kureyş’i derinden sarstı. Mekkelilerin hükmettiği bir alanda ezilen Müslümanlar, artık Kureyş’in direkt müdahale edemeyeceği bir ülkede, başka bir kıtadaydı. Peki, Müslümanlar burada güçlenir ve dinlerini yayabilirlerse bir süre sonra Kureyş’i tehdit edemezler miydi? Bu ihtimal Mekke liderlerinin huzurunu kaçırıyordu.
MÜSLÜMANLARIN GÜCÜ
Aslında Kureyş’in önde gelenlerini öfkelendiren bir başka durum daha vardı. Bu da Habeşistan’a hicret eden muhacirlerin kimliğiydi. Bu gidenler yalnızca üç beş eski köleden ya da fakir ve gariban Müslümandan ibaret değildi. Ümmetin firavunu Ebû Cehil’in kardeşleri Seleme b. Hişâm ve Ayyâş b. Rebîa, Kureyş’in kudretli lideri Ebû Süfyân’ın kızı Ümmü Habîbe, Ebu Uhayha’nın oğulları Halid ve Amr, Utbe b. Rebîa’nın oğlu Ebû Huzeyfe, Süheyl b. Amr’ın oğulları (radıyellâhü anhüm) ve daha pek çok kimse gitmiş ve bu gidiş Mekke’yi derinden sarsmıştı.
Mekke müşrikleri önce çok şaşırmış, bu şaşkınlık bir süre sonra yerini ciddi bir moral bozukluğuna bırakmıştı. Sanki bu hicret Müslümanların zayıflığını değil gücünü göstermişti. Meğer İslâm ne kadar da güçlüydü! Yeni din Kureyş’in tüm hanelerine girmiş, her ailenin bir parçası Müslüman olmuştu. Öyleki bu hicret bazı aileleri ortadan ikiye bölmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Asr-ı saadet, Öncesi ve sonrası🌹
NonfiksiSevgili Peygamber Efendimiz (صَلَّى اللهُُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ)'den önce ve yaşadığı Asr-ı Saadet'te ve sonrasında yaşanmış mühim hadiseler (önemli olaylar) in olduğu bir kitaptır. Sizde buyurmaz mısınız? Belki bu kitaptaki bilgilerden daha fazla ha...