Elinde ki kağıda kalem ile bir şeyler çizerken sonunda kapı tıklandı.
İçinden sürekli yeni bir dava olması için dua ediyordun çünkü bu son zamanlarda hiç dava yoktu ve Sherlock sıkıldığı için sürekli senin üzerine çullanıyordu.
Kağıt ile kalemi tek eline aldın ve kapıyı hızla açtın.
Gülümseyerek açtığın kapıyı kapamak istedin.
Suratım düştüğünde karşında duran kızın hangi amaçla buraya geldiğini anlayabiliyordun.
Hem de çok iyi.
"Dava için mi?"
Umursamazca sorduğun soruya karşılık kız kafasını salladı ve seni bir ayı gibi kenara itip içeri girdi.
Sakin kalmaya çalıştın.
Kapıyı oflayarak kapattın ve tekrar koltuğuna geçmek üzere arkanı döndün.
Ama lanet kız davalılar için hazır olan sandalyeye oturmak yerine senin koltuğuna oturmuştu.
Giydiği mini etek yüzünden sanki bilerek bacak bacak üstüne atmıştı.
Kısacası kızın her tarafı meydandaydı.
En önemlisi, kız Sherlock ile konuşuyor ve hatta gülüşüyorlardı.
Gördüğün manzara karşısında sakin kalamazdın.
Ama kalmalıydın.
Sherlock için...
İçinden sürekli sabır dileyerek boş sandalyeye oturdun.
Boğazını temizledin ve normal ses tonundan biraz daha yüksek sesle konuştun.
"Sorun nedir hanımefendi?"
Bu kıza, hanımefendi diye hitap etmek bile güzel olmuyordu.
Kızın gözleri Sherlock'u yiyip bitirirken anca sana döndü.
Bir anda düz oturdu ve gözlerini bilerek sulandırdı.
Öne doğru eğildi için bu seferde giydiği askılı yüzünden içi gözüküyordu kızın.
Gözlerini devirdi ve Sherlock'a baktın.
O da sana bakıyordu.
Kız dedikleri anlaşılmaz bir biçimde konuşarak yalancıktan ağlıyordu.
En sonunda yalan göz yaşlarını silerek tekrar bacak bacak üstüne attı ve sanki bir şey olmamış gibi konuştu.
"Ne yapabilirsin acaba Sherlaşkım?"
Ve bu iş burada biter.
Sakince kalktın ve mutfağa geçtin.
Sherlock'un gözleri seni takip ederken lanet kız tekrar konuştu."Tatlım bana da bir kahve yapabilir misin?"