1.Bölüm: Hayatımıza giren yeni insanlar

5.2K 137 4
                                    

Hayat karşımıza farklı insanlar çıkarır. Bazıları sonumuzu getirir bazıları ise getirebileceğinin en iyisiyle gelir. Hayatımıza yıkım getirenler çoğunluktayken hayatımıza en iyisinin girmesi dileğiyle.

Erkenden kalktığımda spora çıkmak için kısa sürede hazırlanmıştım. Evden çıktığımdan itibaren sahile kadar hafif bir tempoyla yürümek beni hem ısındırdı hem de vücudumun sabah saatlerinde daha dirençli olması için yardımda bulundu. Sahilde koşu yoluna geçip hafif tempoyla koşmaya başladığımda dakikalar geçtikçe hızımı arttırıyordum. Aklıma gelen kötü düşünceleri kovma şeklimdi bu benim. Aklıma gelen düşünceler beni boğabilecek cinsteydi. Olanların ağırlığı üstüme çökmüştü sanki. Koştukça düşünmeyi bırakıyor, düşünmeyi bıraktıkça daha çok hızlanıyordum.

Dinlenmek amacıyla bir banka oturduğumda aklımda beni bir nebze olsun huzura erdiren iki görüntüye bakmak vardı. Birincisi; deniz ikincisi ise , denize rengini vererek onu gizemli hale getirmiş gökyüzü. Ufuk çizgisi olarak adlandırılan bana  göre adı 'uzaklara saklanmış huzur' olan derinliğe doğru bakmaya başladım. Deniz her zamanki gibi muazzam görünüyordu. Denizi kendime benzetiyorum bir nevi. İnsanlar ikimizi de mahvediyordu. Tüm insanlardan nefret ediyorum. Yağmur olmasa ve bana hayatı zindan etmeye yemin etmiş olsa bile arada bir iyi tarafına rastladığım ağabeyim olmasa galiba ayakta durmam imkansız olurdu. Demir'e fazla güvenmesem de Yağmur güvenimi sarsacak bir şey yapmaz, bundan eminim. Ben Yağmur'a içimi açmıştım, kimsenin bilmediği yaralarımı biliyordu, Yağmur. Kafamı gökyüzüne kaldırdığımda Allah'a bakıyormuş gibi hissediyorum dua ederken.Bu inanışım bazıları tarafından ayıplanırdı Allah'ın bize şah damarımızdan daha yakın olduğunu söylerlerdi. Bana göre ise benim kadar günahkar kulana gökyüzü kadar uzak, deniz kadar yakındı. İçimden geçen duayı dışımdan mırıldanarak söyledim. ''Beni buradan, bu cehennemden çıkaracak bir işaret gönder''Bir keresinde bir yerde bir yazı okumuştum şöyle diyordu; aslında her dua bir mucizeyi istemektir! Yani dua ederken şunu söylemek istersiniz 'Tanrım lütfen iki kere iki dört etmesin!' imkansızı istesem de bir yandan da doğruyu istemek önemliydi bence. Kendi doğrumu oluşturabilmek ise benim için çok daha önemliydi.

Eve hafif bir tempoyla yürüyerek döndüğümde kapının önündeki paketi görmemle duraksadım. Paketi elime alıp kapıyı açıp içeriye girdiğimde onu açmanın bir acelesi olduğunu düşünmüyordum. Yukarı çıkıp soğuk suyla duş almaya başladığımda aklıma gelen düşüncelerle suyun soğukluğunu sürekli arttırıyordum. En son, son raddede ki seviyede suyun soğukluk seviyesini bırakmak zorunda kalmıştım. Artık ağlayamıyordum bile ağlamak içimdeki intikam ateşini korluyor ve ufak kıvılcımların yangınlara sebebiyet vermesine neden olabiliyordu. Kendimi bugüne kadar intikam almadan getire bilmiştim yine yapabilirdim.

Duştan çıktığımda hızla üstümü giyindim. Zira bir ay içerisinde önemli bir defile vardı ve baş manken bendim yani açıkçası önemliydi. Hiçbir hata olmamalıydı. Uzun zamandır yada daha doğru tabirle uzun yıllardır olduğu gibi yine maskelerimi geçirdim yüzüme. Bugün ki maskemin ismi ise 'yaşıyorum' olacaktı büyük ihtimalle.

Aşağıya indiğimde bugün fazlasıyla yoğun olacağımı hatırlayarak gidip kendime güzel bir sandviç ve taze sıkılmış bir portakal suyu hazırladım. mutfakta yemek istemediğim için salona doğru ilerledim. Salona girdiğimde oturacakken koltuğun üstüne koyduğum paket dikkatimi çekti. Ben bunu cidden unutmuştum. Elimdekileri sehpanın üstüne bırakıp kutuyu elime aldım. Kutuyu açtığımda basit bir pembe renginin üstünü beyaz puantiyelerin süslemiş olduğu bir kutu gördüm. O kutuyu da açtığımda içinden bir not ve kol saati çıkmıştı. Kol saatini incelediğimde, kemer yerlerinin örme olarak çiçekli olduğunu fark ettim.Gerçekten, mükemmel olduğunu inkar edemezdim. Not kağıdını okumaya başladığımda yeniden boş gözlerle etrafa bakmaya başlamıştım.

''Doğum günün kutlu olsun prensesim. Umarım seni mutlu etmişimdir. Bir gün doğruları dinleyip beni affetmen dileğiyle - Baban''

Bu kadar ısrar etmesi anlamsızdı. Gerçekler deyip duruyordu ama ortadaki tek gerçek bir lanetti. Benim lanetim.

Her özel günümde babamın bu anlamsız ısrarı beni deli ediyordu. Özel günlerimi uzun yıllardır kutlamıyorum ben. Sinirlenmemek adına kol saatini ve notu çöpe attım. Geri dönüp yemeğimi yedikten sonra evden dışarıya attım kendimi. Sevmediğim fakat konuşmak zorunda kalmadığım mesleğime doğru yola çıktım.

Kerem'den

Sabah gözlerimi açmamla birlikte yanımda ki kadını fark ettim. Artık her sabah farklı bir kadınla uyanmaktan bıktım. Aile kurabilmeyi tabii ki isterdim fakat benim kendi anne ve babamın bile saçma bir evliliği olmuştu yani kesinlikle olmayacak duaya amin demek gibi bir şeydi. Günahlarımla ancak cehenneme gideceğim kesindi fakat burası cehennemden daha boğucu bir yerdi. Otel odaları ve onların gereksiz fazlalıkları. Kadına özür dilediğimi belli eden bir not yazıp başucuna koydum ve üstümü giyinerek otelden çıktım. Gösterişli evime, beni yansıtan evime doğru.

Yol boyunca aklımı kurcalayan milyonlarca düşünceyle baş etmeye çalışsam da iki düşünceyi bir türlü kafamın içinden atamamıştım. Birincisi, ben neden böyleyim? İkincisi, bu durumda olmama sebep olanlardan neden intikam almıyorum? Aslında düşününce cevap basitti. Düzelmek için içimde gram istek yoktu. İkincisi ise, kimse benim nefretime değmiyordu.

Eve ulaştığımda kendimi direk banyoya attım. Suyun en sıcak tarafını açtım. Sıcak su tenimi yakarken rahatlamaya çalıştım fakat sırtıma su değdikçe canım yanıyordu. Yüzeysel yaşamak buydu işte. Hissizlikle ödüllendirilmek. On dakikalık bir duşun ardından şort giyip havuza gittim.

Bir saatlik yüzme işleminin sonunda spor odasına giderek kum torbasıyla çalışmaya başladım. Aklıma annem, babam ve hiç tanımadığım o kız geliyordu. Tanımak istemediğim kız kardeşim.Hepsi belaydı bana.

Soyadım, param, yakışıklılığım hepsi insanları bana çeken özelliklerdi fakat benim sadece güvene bildiğim iki kişi var. Barış ve Can ikisi de kardeşim gibi.

Kum torbasıyla çalışmaya devam ederken telefonumun melodisi duydum. Büyük ihtimal ya sıkıcı bir toplantı habercisi asistanım yada Barış- Can ikilisinden biridir. Telefonu elime aldığımda biricik(!) babamın aradığını gördüm. Aramayı sonlandırdığım da bir daha ararsa duymamak için telefonumu sessize aldım. bugün yirmi dokuz oluyordum ve her doğum günümde ki rütiel gerçekleşiyordu, on sekizimden beri olan ritüel.

Kendimi bu sefer gerçek bir banyo yapmak için banyoya attım. Sıcak suyla duşun ardından hazırlanıp şirkete gitmek için yola çıktım. Şirketten sonra o saçma doğum günü partilerinden birine daha katlanmak zorunda kalacaktım büyük ihtimal.

Zeynep'ten

Akşam iş çıkışı bankta oturup denizi izlemeye başladım. Şuan Yağmur evin içinde bir fırtına yaratarak doğum günümü organize ediyor biliyorum ve bir sürü insanı da içeri davet etmiştir, buna eminim. Fakat o doğum günü partisi yerine burada oturmak çok daha keyifli ve eğlenceli. Bu Yağmur 'la ilgili bir sorun değildi. Partileri her zaman eğlenceli olmuştur fakat ben doğum günlerimde o karanlığın içine çekiliyordum her zaman. Karşımda bana eline uzatan adamı daha yeni fark etmiştim. Yeşil gözleri karanlığın içinden bile parlıyordu. Sert yüz hatları, karizmatik bir gülüşü vardı. Turuncu- bakır rengi tuhaf saçları vardı. Yakışıklı bir adamdı ve siması da tanıdıktı. Yüzüne çok dik dik bakmış olmalıyım ki konuşmaya başladı.

''Bugün benim doğum günüm ve şurada ki doğum günü partimden kaçmaya çalışıyorum. Sizinle tanışmak istedim. Ben, Kerem Sayer.''

Seni Sevebilir miyim?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin