33:Yakın (Final)

579 14 9
                                    

İnsanlar bitmeye ve tükenmeye ve yeniden dolmaya, yaşam enerjisiyle yaşamaya hazır varlıklardır. Sevmeye ve sevilmeye, değer vermeye, zarar görmeye, mutlu olmaya, tüm duyguları benimsemeye, şiirler yazmaya, şiirler okumaya, kitaplar yazmaya, o kitaplarda kaybolmaya o kadar hazırlıklıdır ki gözleri görmez yürekleri görür. Bunları yapabilmek için asıl insan olmak önemlidir elbette, hor görmemek, aşağılamamak, kalbinle hissetmek, beyniyle düşünmeli ve bunları özümsemelidir. İnsan, insanım diye bilmek için öncelikle insan olmayı bilmeli sonrada hissetmelidir.

Ben tarçınlı, pekmezli, ballı süt içebilirim. Ben kahve içebilir, çay içmeye bilirim. Ben sürekli gezebilir yada sürekli oturabilirim. Ben, ben olabildiğim sürece Dünya'ya faydalı birçok şey yapabilir ve en başta kimseyi ırgalamayan seni sevebilirim.

O kadar sevebilirim ki seni, kemiklerimi kırabilir, kitaplar yazabilir, sana şiirler okuyabilir, kırk yıl hatır için sana kahve yapabilir, senin yanında milyonlarca cümle kurabilir ama hiçbirinde sana olan sevgimi anlatamaya bilirim.

Nikah günümüzü almaya geldiğimizi öğrendiğimde mutlu olduğum kadar heyecanım içime bir ipin kumaşa işlemesi gibi işlemiş ve içime kırkyama gibi dokunmuştu. Tüm düğünü bir pasta işçisi gibi işlemiş ve organize etmiştik. Zaten öyle çok fazla davetlisi olan insanlar değildik ama önemli bir kitleyi yok sayacak kadar kör de değildik. Akrabamız olarak pek fazla insan yoktu zaten benim sadece abim ve yakında yengem olacak olan Mercan, babam, yağmur ve iş hayatından tanıdığım bir kaç insan vardı. Kerem ise babasını - mecburen de olsa- , babasının eşini ve Su' yu çağırmıştı. Aslında Su' yu çağırmasına hiç gerek yoktu zaten Su tüm organizasyonun içinde olmuştu. Bir kaç önemli kişiyi daha davet etmiştik tabii ki. Sosyal medya hesaplarımızda evleneceğimizi duyurduğumuz da sadece efsane sandığım 'ZeyKer' topluluğu çok sevinmiş, kendilerine hayranlarım diyen ama motivasyon kaynağım ve ikinci ailem olmuş insanlardan kiminle ne yaptığımı değil yaptığım işleri güzel bulanlar beni tebrik etmiş bazılarıysa beni başka insanlarla daha mutlu olacağım konusunda uyarmışlardı. Hepsine teşekkürlerimi ileten bir yazı yazmış ve olacak olan her şeye hazırlanmaya devam etmiştim. Düğünümüz sahilde olacaktı belirli aralıklarla yerlere minderler koymuştuk sonbahar olacağı için her minderin ortasında ateş yanacaktı. Gelinliğim, gelinlikten çok elbise tarzıydı. Ayaklarım kumsal olduğu için çıplak olacaktı. Kerem damatlık giymek istediğini söylemişti ki bu düşüncesi beni ayrıca mutlu etmeye yetmişti zaten.

Her şeyden öte düğünümüz yarındı. Bir aydır hazırlandığımız düğünle yarın tamamen birbirimizin sayılacaktık. Ben evliliğe karşı olan bir kadın olmama rağmen bana evlendiği için mutlu olduğunu hissettiren, beni gerçekten mutlu eden bir adamla evleniyorum.

Kerem'le son bir aydır görüştürülmüyoruz. Kaçak buluşuyoruz düğün hazırlıkları haricinde. Su ve Mercan geceleri benle kalıyor, Yağmur ise akşama kadar benimle duruyordu. Hayatımız her şeye rağmen aşırı derece güzeldi. Ara sıra aksilikler çıkıyordu tabii ama her şey tat katıyor bu hayata.

Şuan Su, Mercan ve Yağmur'un zoruyla uyumaya çalışıyorum. Evleneceğim gün prenses gibi görünmem için güzellik uykumu iyi almam gerekiyormuş. Heyecandan uyuyamayacağımı bilmeleri gerekiyordu! Yatakta dönüp dururken kapım tıklanmış ve içeri üç silahşörler girmişti. Sırasıyla Athos, Porthos, Aramis gülümseyerek içeri girmiş ve ellerinde içinde süt olduğunu anladığım bardağı, Su elime tutuşturmuştu. Sütü istemesem de bir dikişte içtiğimde kendimden emin olarak konuşmuştum.

''Kızlar, benim sütle uykumun gelmeyeceğini ve bu maskeyle uyuyamayacağımı biliyorsunuz değil mi?'' Cümlemi esnemeyle tamamlamasaydım daha cool olacağıma inanıyorum. Yağmur sırıttığında bu işin içinde bir bit yeneği olduğunu anlamıştım.

''Bu yüzden içine uyku ilacı koyduk!'' Hepsi birlikte kahkaha attığında onlara kötü surat ifadesiyle bakmak istesem de yüzümdeki bu lanet maske onuda engelliyordu. Kafamı yavaşça yastığıma bıraktığımda gözlerime çoktan bir ağırlık çökmüştü bile.

''Sizden korkmam gerektiğini hep biliyordum zaten!'' mırıltı halinde çıkan sesimle gözlerim ağır ağır kapanırken kızların kıkırtıları ve yavaşça kapıyı kapatış sesleriyle uykuya daldım.

Sabah sonbahara inat parıl parıl parlıyor, odanın içinde içtiğim kahvemi ve beni aydınlatıyordu. Bugün düğün günüm, sabah saatin altısı ve ben mutlulukla karşımdaki manzarayı izliyorum. Evimden taşınacağım, Kerem kendi evinden taşınacak ve her ikimizde yeni ve içini anılarla dolduracağımız evimize taşınacağız.

Kahvemin son yudumunu da içtiğimde kızlar odaya girmişlerdi Bu kadar erken uyanmalarına hiç şaşırmamıştım açıkçası. Kızlar beni makyaj masasına oturtup kuaförü çağırdıklarında saçlarım yapılmaya başlandı. Saçımda ki bukleler düzeltiyor saçım biraz daha kabartılarak hacim kazandırılıyordu. Ufak altın deseni yapraklarla bezeli tacımı kafama takıp makyajıma başladılar. O kadar hafif bir makyaj olmuştu ki kesinlikle herhangi kötü bir tarafı yoktu.

Elbisemi üstüme geçirip elime beyaz gül demetini de tutturduklarında tamamen hazır olduğumu söylemişlerdi. Her şey bitince aynadaki kendi yansımam beni mutlu etmişti.

Kerem'in beni evden alması ve saat 4 civarlarında kumsala varmamızı saymazsak gün, zaman ve mekan kavramları tamamen kaybolmuş gibi hissediyorum.

Nikah masamız en başta ortasında bir ateş yakılı çevresi tülle çevrili ufak bir veranda gibiydi. Sonbaharın esintisi yüzümüzü tatlıca yalıyor ve ateşin sıcaklığıyla düğün şarkılarının ritmi ruhumda birbirleriyle harmanlanıyordu.

Nikah memuru da geldiğinde heyecanla yerlerime geçtik -nikah rahatça kıyılabilmesi için masada yerleştirmiştik-.

Gerekli prosedür uygulandığında 'gelini öpebilirsiniz' dendiği anda Kerem'in dudakları sadece dudaklarımın üstüne kapanmış ve öylece beklemişti. Bir öpücükle mühürlenmişti kaderimiz.

(FİNAL)

Seni Sevebilir miyim?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin