eight|Jeongguk's spell

32.5K 3.6K 1K
                                    

Bölümü yazıya geçiren lostigma çok teşekkürler.♡

Oturduğum sandalyede kıpırdanırken Jungkook elindeki kupalarla dönmüştü.
"Ihm... Ne içersin diye sormadım ama..." diye mırıldandığını farkettiğimde kafamı kaldırmadan kağıttaki karalamama devam ettim. Buraya geleli yaklaşık bir saat falan olmuştu ve söz verdiği gibi değişik hareketlerde bulunmadan ödeve odaklanmıştı. "Kahve içerim." diye mırıldandım.

Bununla birlikte gülümseyerek bardağı masaya bıraktı ve sonra da tekrar yanıma oturdu. "Şey... Taehyung, yorulduysan biraz ara verebiliriz.”

"Hm?" Anlamamış gibi kaşlarımı kaldırıp ona döndüğümde kızaran dudaklarını görmek pek sağlıklı değildi. Tanrım. Bu çocuk fena halde ilgimi çekiyordu ve bu istediğim son şeydi. "Yoo, yorulmadım.”

Sanki aksini söylememi bekliyormuş gibi dudaklarını büzerken kahve bardağı masanın üstündeki yerini bulmuştu, "Ama ben sıkıldım, hyung!”

Derin bir of çektim. Pekala. Bir aylık hayatımı gözden geçirmem gerekirse şöyleydi:

-Yemek yerken yanımda Jungkook var.

-Kitap okurken yanımda Jungkook var.

-Ödev yaparken yanımda Jungkook var.

-Müzik dinlerken yanımda Jungkook var ve abartmıyorum, kafasını omzuma yaslamaya çalışıyor.

Ve bunların hepsini yaparken de, sıkıldığını söylüyor.

"Baksana," diye mırıldandım elimdeki kalem titrek parmaklarımın arasından kayıp kağıdın beyaz yüzeyine dik konumda düştüğünde. Üzerindeki lacivert tişörtün yakasından görünen köprücük kemikleri dikkat dağıtıyordu. Ha bir de... Boynunun bir kısmında görünen minik beni. "Ben her zaman sıkıcıydım, anlıyor musun?”

Yüz ifadesi farklı bir şekle büründü. Dudakları aralanmış, kaşları hafifçe çatılmıştı ve kemikli parmakları çenesinin altını kaşıdığında, onun ifadesini tamamiyle çözemediğimi farketmiştim. Sadece... Sıkıntılı görünüyordu işte. "Hayatım bu işte benim. Benimle birlikteyken eğlenmek bile zor, fark ettiğine sevindim.”

"O-onu demek istemedim.”

"Günün yirmi saati yanımdasın ve ger saniyesi sıkıldığını söylüyorsun," Ağır ağır gözlerimi kırpıştırırken ses tonum sakindi. Ellerimi birbirine sürtmüş, hafifçe gülmüştüm. "Ne demek istedin?”

"Belki... Belki başka bir şeyler yapabiliriz.”

"Ne gibi? Buraya ders yapmak için geldim.”

Net tavrıma karşın benimkinin hemen dibindeki sandalyede hafifçe doğruldu ve parmakları çenemi defalarca yaptığı gibi kavradığında, "Bilerek mi yapıyorsun?" diye sordu. Ne dediğini anlamıyor, sinirle soluyordum ve parmaklarının baskısından kurtulduğum gibi başka bir yöne dönerken, "Neyi?" dedim. Gülmüştü. "Bilerek mi beni kendinden uzaklaştırmaya çalışıyorsun? Yapmayacağım Taehyung.”

Söylediklerini kendi içimde anlamlandırmaya, doğru olup olmadığını tartmaya çalıştığımda ensemdeki saçlarla oynamaya başladı. Sık nefesler alıp veriyor, bir çocuksu, bir de bu denli erkeksi oluşunu kabullenmeye çalışıyordum. "Öyleyse ne olmuş?" Az öncekine rağmen çok daha kısık ve titrek sesimle ensemdeki parmakları hafifçe saçlarıma kaydı. Şefkat... Tanrım, bana şefkat gösteriyor gibi hissediyordum. "Ben... Sana söyledim. Kimseyle muhattap olmak istemiyorum ve sen de buna dahilsin.”

"Neden peki?”

"Çünkü- çünkü insanlar benim hızıma yetişemiyor." diye itiraf ettim. Yüzümü ona çevirirken sanki birden her şeyi anlatasım gelmiş gibiydi. Yutkundum, göz bebeklerim dudağının altındaki bende oyalandı. Parmakları hala saçlarımın içinden geçiyordu. "Çok ani değişiyormuşum. Ve... Ve az konuşuyormuşum. Sen de başta benimle arkadaş olmak isteyip…” Boğazımdaki yumru geçmeden yutkunmaya çalıştığımda biraz öne kaydığını farketmiştim. "Sonra böyle şeyler söyleyeceksin, değil mi?”

Cevap vermedi. Güzel boynunun her santiminde dolanan gözlerim yüzüne tırmandığında elinin indiğini yeni farkediyordum. Ensemi yavaşça okşadı, oradan da tişörtün içine kayan parmaklarını sırtıma bastırdı. Ona doğru yaklaşmama sebep olduğu yetmemiş gibi kafamı da zorla omzuna yaslamıştı. Evet, tabii, elbette zorla!

“Demeyeceğim," diye bastırdı. Boştaki kolu belimi sarınca kokusunun sebebiyle teslimiyetimin ne kadar kolay olduğunu farketmiştim. "Demeyeceğim Hyung. Hem farkında mısın, sen benim yanımdayken gayet konuşuyorsun.”

"Bir baş belasısın çünkü," diye itiraf ettim. "Sınıftaki... O aptal Joon'un laflarına rağmen bile iki kelime etmedim ama sana gelince dilim çözülüveriyor." Kafamı kaldırmadan burnumu tişörtünün üstüne yasladığımda belimdeki eli sıkıştı, tıpkı kalbim gibi. "Ne yaptın bana?”

"Buna Jeon Jungkook'un büyüsü diyorlar." Alaylı ses tonuyla güler gibi bir ses çıkardığımda yaslandığım yerden kalkıp kafamı iki yana salladım. "Kesin öyledir.”

"Ama Hyung!”

Güldü. Ayrılmış, ikimiz de kahvelerimizden büyük yudumlar almıştık ve bunu yaparken gözlerinin içine bakmaya çalışmamı anlamış gibi masum masum gülümsedi. Dişleri... Tanrım, ön dişleri…

Kısa süre sonra ikimiz de eski hallerimize döndüğümüzde, o ciddileşmiş ve ödevin yarısını yapmamıza sebep olmuştu. Eh, ben de onu dinleyip kafa sallıyor, söylediklerini yazmaya çalışıyordum.

stigma ' vkook✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin