nine|virgin

34.2K 3.6K 3.5K
                                    

Bölümü yazıya geçiren lostigma çok teşekkürler.♡

"Jeongguk'un Büyüsü" kavramını tanıyalı belki de bir aya yakındır zaman oluyordu. Her zamanki gibi mutsuzdum. Her zamanki gibi sıkkın, pasif, boş bir hayat geçiriyordum. Ancak, bu sefer yalnız değildim.

“Baksana," diye fısıldadı dizimi okşarken. O gerçekten bunu yapmayı seviyordu. “Joon sürekli buraya bakıyor, onu dövmek istiyorum!”

Onu her zamanki gibi umursamadım. Cevap vermeden telefonumla ilgilenmeye devam etsem de, bunları söylerken yüzünün aldığı şekli hayal etmekten alıkoyamıyordum kendimi. Tanrı aşkına, hem tatlı, hem seksi. Jungkook, gerçekten baştan çıkarıcıydı.

"Of!" diye bir ses çıkardı ben ilerdeki ağaçları seyrediyor gibi yaptığım sıra. Mızmız bir çocuk gibi dudaklarını büzmüş, parlak gülümsemesinden mahsun bırakıyordu etrafı. Oysa ki güneşten bile daha yakıcı bir etkiye sahip olduğunu söyleyebilirdim. Bize doğru yaklaşan ve sıra arkadaşı olduğunu bildiğim Jimin'e elindeki çimenlerden birazını atıyor gibi yapmıştı. "Hyung benimle ilgilenmiyor, sen gel Jiminie!" diye şikayet etti.

Jimin oturmadan, "Merhaba Taehyung." diyip, minicik kalan gözleriyle gülümsedi. Uzattığı eline çakıp gülümsemeye çalışmıştım. Sonra da, Jungkook'un onun dizlerine yaslandığını gördüm. Jimin onun saçlarını hafifçe geriye ittirip alnının başladığı yeri öpmüştü. Sonra kıkırdadılar.

"Biz de uyuyacaktık,” diye mırıldandı Jungkook. "Dizlerin çok yumuşak, oh.”

Birden bire hissettiğim şeyin ne olduğunu bilemiyordum. Hala da, o an neden böyle bir tepki verdiğimi sorgulayabilirdim.

Yerimden hızla kalkarken onun, "Bir yere mi gideceğiz?" diye sorduğunu duymuştum ama sabahtan beri olan uysal tavrım bir yana kaçmış, "Gideceğim." diyen yanım ortaya çıkmıştı.

Çıkan hışırtılarla birlikte okul bahçesine ekilen çimenlerin oluşturduğu yolun bitimine kadar yürümüş, sonra da yüksek duvardan aşağıya atlayıp okul girişine ilerlemeye başlamıştım. Jin zaten beni terasa çağırmıştı, belki çocukların sigarasını çalabilirdim.

Okulun büyük kapısını ittirip gireceğim sırada “Taehyung!” diye seslendiğini duydum. Elbette. Tam da, "Şükür ki, peşimden gelmedi!" diyeceğim sırada aniden bir yerlerden belirmek zorundaydı, değil mi?

Koluma dolanan parmaklarını hissettim. "Nereye gidiyorsun?" diye sordu nefes nefese. "Birlikte geçirecektik öğle aramızı!”

"Jimin geldi işte," diye açıkladım. Kolumu yavaşça çekmiş, kızarık yanaklarını ısırmak istemiştim. "Yalnız kalmayacaksın, ben de Jin'in yanıma gideceğim.”

“Hyung- İstersen onun olmadığı bir yere giderdik. Lütfen, söz vermiştin! Utandın mı Jimin’den?"

Cevap vermeden yüzüne bakmaya devam ederken, okuldan içeriye geri geri birkaç adım attım. "Utanmadım." fısıltımla alt dudağını ısırmış, sonra da etrafa bakınmıştı. Şu anda onu çekip şu kapıya yaslamak, yüzüne güzel bir yumruk çakmak istiyordum. Orospu çocuğu! Dizleri yumuşakmış, sikik!

"Neyse, gelme peşimden." diye devam ettim. Burnumun üstünü kaşır gibi yapmış sonra da merdivenlere yönelmiştim.

"Nereye gidiyorsun ki?”

Omuz silktim. Her ne kadar o belki Jin'den bile daha çok konuştuğum biri olsa da terasa gittiğimi de söyleyemeyecektim yani. Sonra Seok beni camdan falan sallandırabilirdi, bilmiyordum.

stigma ' vkook✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin