Yaklaşık bir saatlik sessiz bir yolculuğun ardından fazla lüks olmayan bir restorandın önünde durduk. Gözlerimi etrafta gezdirip kalabalık insan guruplarının olduğu bir yer seçmiş olduğunu hatırlattım kendime.
Sahte bir gülümsemeyle iç çektim. Kapımı araladığında arka koltuğa bıraktığım çantayı kavrayıp indim.
Restorandın iç ısıtan havası kara bulutlarımı dağıtmışçasına gülümsedim.
Kapıyı açan orta yaşlardaki adam bize tebessümle bakarken istem dışı bende ona gülümsedim. Bir restorant gibi değilde küçük bir köy gibi sevimliydi burası.
Masalara doğru ilerlerken sadece bir masanın hazırlanmış olduğunu gördüğümde gözlerimi ona çevirdim.
"Neden kimse yok?" Sesimde korku vardı, bu bariz şekilde belli oluyordu.
Elini belime yerleştirip sakince gözlerini kapatıp açtı. "Korkma," dedi sandalyemi çekip oturmamı beklerken. "Ben istedim böyle olmasını. Etrafımızda insanlar varken ikimizde rahat olamayacaktık."
Elimdeki çantayı hemen yanımdaki boş sandalyeye bırakıp saçlarımı savurdum.
"Ha o kadar zenginsin yani?"
Gülümseyip karşıma otururken arkasına doğru küçük bir bakış atıp beni cevapladı.
"Burası Caner'in. O yüzden kapatması bu kadar kolay oldu."
Gözlerimi biraz daha gezdirdim etrafta. Dışardaki kalabalığa bakarken birazcık oyalandım.
"Ha Caner o kadar zengin yani?"
Arkasına yaslanıp sessizliği tercih etti. Bizi kapıda karşılayan orta yaşlardaki adam elinde tabaklarla önümüzde belirdi. İşini bitirmesini beklerken, elindekileri bıraktıktan sonra sevimli bir tebessümle gözlerime baktı.
"Başka bir şey ister misin, güzel kızım?"
İçimi sıcacık eden babacan tavrıyla gülümsemeden edemedim.
"Yok, teşekkür ederim."
Adam uzaklaşırken gözlerimle masayı taradım.
"Beğenmediysen başka bir şey isteyebilirsin?"
Gözlerimi harelerine sabitleyip başımı 'hayır' anlamında salladım. Balığa çatal batırıp küçük bir parçasını ağzıma götürdüm. Lezzetli tadı damağıma yayılırken saçımı kulağımın ardına sıkıştırıp kaçamak bakışlarımı üzerine sabitledim.
Zihnimde ölçüp tarttığım hiç bir cümleyi sarf edemeyeceğimi biliyordum. Ne söyleyebilirdim ki?
Bana zarar vermeyeceğine inanarak buraya kadar geldim, ama sana güvenmediğim için bir daha görüşmeyelim.
Bunu mu diyecektim gözlerine bakarak? Diyemezdim ki.
Önümdeki balığı eşelemeyi bırakıp bir kaç yudum su içerek boğazımı ıslattım. Ağzının kenarını peçeteyle silip arkasına yaslandı. "Başlayayım mı?" Başımı usulca sallayıp arkama yaslandım. "Başla."
Derin bir nefes aldı, bu konu hakkında konuşmak onun için zordu. Herkes için zor olurdu.
"Annem ve babam, nasıl evlendiler, nasıl tanıştılar; hiç birini bilmiyorum." Dudaklarında kırık bir tebessüm yer edindi. "Tek bildiğim, her akşam annemin bedenine inen darbelerdi."
İçimde bir yerlerde, bir karartı hissettim. Kalbimin üzerine ağırlık bırakan bir karartıydı bu.
"Bir gün," Dedi bakışlarını gözlerime çevirip. "Babamın bir arkadaşıyla konuştu annem." Bir çocuk gibi başını iki yana salladı. "Ama yemin ederim kötü bir kadın gibi konuşmadı, arkadaşça, nasılsından öteye gitmedi." Ellerimin titremeye başladığını hissettiğimde, gizlemek için birbirine kenetledim. Devam etti. "Akşam oldu, babam eve geldi." O geceyi tekrar yaşıyordu sanki. Gözlerini tek bir noktaya sabitlemiş, sayıklarcasına anlatıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlığın İçindeki Güneşler - Tamamlandı-(düzenleniyor)
Teen FictionDikkat! +18 sahneler bulunmaktadır!.. Hadi biraz empati yapalım... Daha 18'inde gençliğinin baharında olan bir kızın yerine koyun kendinizi. Bir gün okuldan çıkmış evinize gidiyorsunuz, kendi kendinize sabahtan beri aklınızda dönüp durmakta olan o...