1.7

11.9K 853 69
                                    

Telefonum diğer koltukta olduğundan ve benim de hareket etme alanım yok denecek kadar dar olduğundan televizyonun sesi kapalı bir şekilde boş kanallarda geziniyordum. Ne ara ve nasıl olduğunu anlamasam da Jungkook bir şekilde uyuyakalmış, ben de çikolata yerken bunu başı omzumun üzerine düştüğünde fark etmiştim.

Tüm gün ne kadar uykusuz ve yorgun olduğunu biliyordum ancak uykusunun ne derece kuvvetli olduğunu bilemediğimden uyanır diye hareket edemiyordım. Yaklaşık bir saattir de bu haldeydik ve televizyonda gerçekten izlenebilecek hiçbir şey yoktu. Sıkılmıştım.

Kapının şifresi girilirken tuşlarının çıkardığı ses ile başımı o yöne çevirdiğimde Taehyung adımını içeriye attığı gibi Jungkook'u görrmesiyle muhmetelen kızmak için dudaklarını araladığı sırada elimi kaldırdım. "Uyuyor, fazla ses yapmayın."

"Uyuyor mu?" Sinirle yüzünü buruşturdu. "Birden ortadan kayboluyor ve buradan çıkıp hiçbir şey olmamış gibi uyuyor mu bu it herif?"

Derin bir nefes alarak alnımı ovuşturdum. "Aslında olay tam öyle olmamış. Jungkook sizin yanınızdan ayrıldığında evine gitmiş ve oradan sonra da buraya geldi. Aramalarına cevap verememe sebebi de Jennie'ye dediği gibi şarjının bitmesiydi."

Omzunu silkti Taehyung tekli koltuklardan birine otururken. "Yine de birden gitmemeliydi."

"Aslında gitmesi iyi oldu çünkü çok sinirli görünüyordu. Küçük çaplı bir kıyamet koparabilirdi."

"Uyandırın şunu da vurayım ağzına bir tane." diye homurdandı arkasına yaslanıp kollarını birleştirirken. "Bence yapmayın. Tüm gece beş dakika bile uyuyamamış, hazır uykuya dalmışken bırakın uyuyabildiği kadar uyusun."

Jimin şaşkınlıkla gözlerini büyülterek "Uyuyamamış mı? Yine mi?" diye sorduğunda başımı sallayarak onaylarken bu sefer Jennie "Sen nereden biliyorsun?" diye sordu. "Gece konuştuktan sonra sabah kötü görünüyordu. Neyi olduğunu sordum, uyuyamadığını söyledi."

"Doktora gitmesi lazım diye boşuna demiyorum ben. Dinlemiyor ki beni! Düzeldiğini, uyuyabildiğini söylüyordu ama inanmıyordum. Haklıymışım."

"O zaman sus da hazır uyuyorken devam edebileyim." diye homurdandı gözlerini ovuşturarak başını omzumdan kaldırırken. Dirseklerini dizine yaslayarak yüzünü ellerinin arasına aldı ve ovuşturmaya başlayarak nefesini sesli bir şekilde dışarı üfledi.

Birbirine karışan saçları ortaya tatlı ve masum bir görüntü çıkarmıştı. "İyi misin?" diye mırıldandığımda başını kaldırmadan iki yana salladı. "Aslında bir kere, sadece bir kere uyuyabilsem her şey düzelecek ama yok. Uyuyamıyorum." Başını kaldırdı ve hiç beklemediğim bir anda arkasındaki yastığı alıp hışımla Taehyung'a fırlattı. "Sussan ölürsün zaten değil mi?"

"Uyuyamadın diye suç benim mi oldu şimdi?!"

"Hayır, siz yokken gerçekten uyuyordu." diye araya girdim. Eğer uyumuyor olsaydı bunu fark edebilecek kadar yakınındaydım. Nefes alış-verişleri düzenliydi ve kalp atışları da sabitti.

"Kalkın gidelim." diye mırıldandı ayağa kalkarken. Elini saçlarının arasına daldırdığında diplerini hafifçe kaşıyarak çekiştirirken kenara koyduğu ceketini omzuna astı ve kapıyı açıp dışarıya bir adım attığı sırada arkasını dönip gözlerini Jimin'le Taehyung arasında gezdirdi. "Biriniz beni eve atın, araba kullanacak halim yok."

"Araban ne olacak?"

Omzunu silkti. "Alırım bir ara."

Jimin tereddütle kaşlarını kaldırıp "Emin misin?" diye sorduğunda Jungkook tok bir sesle kıkırdarken dilini damağına bastırdı ve karşı duvara yaslanarak onları beklemeye koyuldu. "Eğer istersen kullanayım, artık kaza yapıp öldüğümde mezarımın yanına falan çekersiniz."

Gözlerini devirerek omuzlarımdan ilerideki merdivenlere doğru ittirdiğinde bu sefer sesinin tüm bina boşluğunda yakınalacağı şekilde güldü. "Saçma salak konuşma. Yürü ben bırakırım seni."

"Lisa, öncelikle teşekkür ederim," dedi Taehyung kapının önüne çıktığında. "Yani onunla ilgilendiğin için. Bunu yapmak zorunda değildin sonuçta." Gülümseyerek başımı iki yana sallarken sorun olmadığını ifade edercesine gözlerimi kırpıştırdım. "Eğer onu kovsaydım muhtemelen bir şekilde içeri girmeyi başarır, illa kendine baktırtırdı."

Üçümüze de gülümseyip "İyi geceler," dediğinde Rosè ve ben el sallarken Jennie yüzüne yerleştirdiği kocaman gülümsemesiyle "İyi geceler." diyerek kapıyı kapattı.

Rosè şaşkınlıkla irileştirdiği gözleri ve araldığı dudaklarıyla "Okulda ilk defa bir olaya bu kadar yakından şahit oldum." diyerek geldikleri andan beri koruduğu sessizliğini bozarken Jennie ortadaki masanın üzerindeki kutudan bir çikolata alarak koltuğun kenarına yaslandı. "Gelirken Mina'yı gördün mü sen?"

Onaylayan mırıltılar çıkardı. "Gördüm. Ağlamaktan gözleri kızarmıştı." Abartıyla gözlerini devirdiğinde kıkırdayarak Jennie'nin yanına oturdum ve kutuyu tekrar kucağıma koyarak arkama yaslandım. Bugün çok fazla çikolata yemiştim. Umarım kakao komasına girip son nefesimi bu sarı koltuğumda verirdim. "Hayır yani madem ağlayıp pişman olacaksın, ne diye gelip tokat atıyorsun ki?"

"Terk edilmeyi gururuna yedirememiştir belki." diye alayla mırıldandığında Jennie, Rosè kıkırdayarak karşımızdaki tekli koltuğa oturdu ve ben de "Onlar birlikte değillerdi ki." dedim bitirdiğim çikolata çöpünü diğerlerinin yanına atarken.

"Ne? Nasıl birlikte değildiler."

"Sevgili değildiler işte. Takılıyordular. Tanrım Rosè, Jungkook gibi birinin ciddi bir ilişki içerisine girmesi kulağa ne kadar mantıklı geliyor? Tipinden bile belli nasıl biri olduğu."

"Jungkook.." diye mırıldandı düşünceli bir tonda. "Yakışıklı biri? Hem de oldukça yakışıklı." Dudaklarımı birbirine bastırarak başımı sallarken parmağımı da aklımıza bir fikir geldiğinde yaptığımız gibi şıklattım. "İşte tam da bu yüzden çapkın."

"Bunun tartışmasını sonra yaparız, konuya dönelim. Mina'ya." dedi Jennie.

Kaşlarımı kaldırarak ellerimi iki yana açtım. "Ne? Birlikte değildiler ve bu yüzden Jungkook onu terk etmiş olmuyor. Tamamem kendi aptallığı."

"Jungkook bundan sonra onun yüzüne bakmaz."

Güldüm. "İkisi de aptal. Ben Jungkook'a o kızı kaçırma dedim, bıraktı. Mina'da eğer bir şansı varsa attığı tokatla bunu yok etti. Ah, keşke o anı görseydim." Ayağa kalkarak kutuyu Jennie'nin kucağına bıraktım.

"Neyse, ben yatıyorum. Sabah görüşürüz." diyerek el salladım ve odama girmeden önce banyoya girerek yüzümü yıkayıp dişlerimi fırçaladım. Yarınki matematik dersimde uyuklamak istemiyordum.

Odama girip üstümdeki tayt ve tişörtümden kurtularak pijamalarımı giydiğimde ışığımı kapatarak yatağımın önüne gelmiştim ki bembeyaz yatak örtümüm tam ortasındaki siyah telefon ile kaşlarım havalanmıştı.

Telefonunu burada unutmuştu.

faithHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin