1.8

10.7K 881 99
                                    

"Bana uzun bir uyku borçlusun Jeon Jungkook." dedim gözlerimi sinirle kısarak telefonunu sertçe masadaki kalın kitabının üzerine bastırırken. Baygın ve mayışmış gözleriyle önce telefonuna baktıktan sonra bakışlarını gözlerime çıkardı.

Telefonunun bende olduğunu muhtelemen sabah ya da akşam uyuyamadığı için oyun oynamak istediğinde fark etmişti. Elinde otururken oyalanabileceği bir şey yoktu hatta yanında konuşabileceği biri de yoktu. Kırk yıl düşünsem yanağını yumruk yaptığı eline yaslayarak etrafı izleyen bir Jungkook göreceğimi hayal edemezdim.

"O telefon kaç para senin haberin var mı?"

"Benim uykumun ne kadar kıymetli olduğundan senin haberin var mı? Bir insanın telefonu neden beş dakika bile susmaz ki?"

Dudaklarını bezgince büzerek kaşlarını kaldırdı. "Sessize alsaydın."

"Aldım zaten. Yine de zırt pırt titriyordu."

"Kapatabilirdin ya da rahatsız etmeye de alabilirdin."

"Şey," Sırıttım. "Açıkcası mesajları okumak çok eğlenceliydi. Eğer Rosè ve Jennie'yi uyandırmamak için kendimi zor tutmasaydım muhtemelen kahkaha seslerimi sen bile duyardın."

"Mesajlarımı mı okudun?" Kaşlarını çattığında yaptığım çok marifetli bir şeymiş gibi gülümseyerek başımı salladım. Pişman değildim. "Ya özel hayat diye bir şeyden haberin var mı senin?" diye sahte bir sinirle dün geceki taklidimi yaptığında umursamazca omzumu silkerek yanına oturdum ve ben de onun gibi yanağımı yumruk yaptığım elime yasladım.

"Günlerdir görünmüyorsun," Sesimi buruk bir tona inceltirken üzgünce dudağımı büzerek gözlerimi kırpıştırdım. "Seni özledim."

Gözlerini devirdi. "Komik değilsin."

"Jungkook-ah neden mesajlarıma cevap vermiyorsun? Gel artık." İşaret ve orta parmağımı kaldırdım. "İki gün oldu, sana ihtiyacım var."

Elini dudaklarıma bastırarak beni geriye doğru ittirirken "Kes şunu Lisa." diye homurdanmasıyla kahkaha atmaya başladım. "Ne oldu Jungkook-ah? Utandın mı?"

Tek kaşını kaldırdı. "Senden mi?" Gülerek arkasına yaslanırken başını iki yana salladı. "Utanacağım en son kişisin."

Omzumu silkerek "Her neyse," diye mırıldanırken gözlerimi tehditkâr bir ifadeyle kıstım ve hafifçe üzerine doğru eğildim. "Uykumu istiyorum."

O da aynı şekilde gözlerini kısarak üzerime eğildiğinde yüzlerimiz karşılıklıydı. Aramızda en fazla bir karış masefe vardı. "Bulursam seninle paylaşmaktan hiç çekinmem, merak etme."

"İyi." diye huysuzca homurdandığımda gözlerini iyice kısarak o da "İyi." dedi. Birkaç dakika boyunca konuşmadan sadece birbirimize bakarak sürdürdüğümüz sessizliği yüzüme üfleyerek bozduğunda gözlerimi sıkıca yumup yüzümdeki oluşan ifadeye gülerek arkasına yaslandı.

"Ben gidiyorum." diyerek ayaklandığımda başını sallayıp telefonunu eline almasıyla yeniden yüzüme muzip bir ifade yerleştirirken hafifçe dizlerimin üzerine çöktüm. Eğdiği başının hizasındaydım. Kaşlarını çatarak bana baktığında gözlerimle telefonunu işaret ettim. "Cevap ver kıza, ayıp olur. Sonuçta seni özlemiş. Hiç mi vicdanın yok senin?" Burnumu çektim. "Kokunu özlemiş Jungkook-ah."

Dişlerini birbirine bastırarak gözlerime baktığı keskin bakışlarla birlikte "Lisa." diye homurdanmasıyla gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırıp doğruldum ve hızlı adımlarla çıkışa doğru ilerlemeye başladım. Benimle konuşurken ilk defa sesini bu kadar ciddi kullanarak gözlerime sert bakışlarla bakmıştı.

Hoştu.

faithHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin