Telefonumdan müziği durdurup kulaklığımı çıkararak derslerine geç kaldıkları için aceleyle koşturan Jennie ve Rose'ye el sallarken telefonumu arka cebime, kulaklığımı da ceketimin fermuarlı cebine yerleştirdim.
Taehyung ve Jimin ilk derslerinden çıkmış bir sonraki derslerinin gelmesini beklerken kafeteryada oturuyorlardı. Jungkook ise hâlâ evdeydi çünkü bugün boş günüydü. Gerçi onun dersleri bize hep zıt oluyordu yani boş günü olmasa da yine burada olacağını sanmıyordum. Ya bizden önce girer ve biterdi dersleri ya da bizim derslerimiz tamamen bittikten sonra. Birlikte vakit geçirebilmek için birimizin fedakarlık yapıp fazladan okula kalması ve boğucu ortama katlanması gerekiyordu ki bu kişi de hep Jungkook oluyordu. Taehyung ve Jimin gitmek istese de Jungkook onları hep bir şekilde ikna etmeyi başarıyordu. Aslında ikna etmekten çok şantaj yapıyordu. Taehyung için arabasını kullanırken Jimin'e bir
bakışı yetiyordu. Onlardan küçük olmasına rağmen üzerlerindeki bu baskı çok saçma ama bir o kadar da komikti."Hey, Sarışın!" Kaşlarım çatılırken adımlarımı durdurdum ve dudaklarımda oluşan gülümseme ile arkamı döndüğümde Jungkook tıpkı benim gibi gülümseyerek hızlı adımlarla yanıma geldi. "Bugün dersinin olmadığını söylemiştin."
Gözlerini kırpıştırırken birlikte kafeteryaya yürümeye devam ettik. "Yok zaten."
"Peki neden buradasın?"
"Çünkü evde odamdan salona, salondan bahçeye, bahçeden tekrar odama gitmek dışında yapabileceğim başka bir şey yok. Aslında var, bilgisayar oynayabilirdim ama kalkıp bilgisayarın başına oturmaya çok üşendim ayrıca sen buradasın. Ben neden olmayayım?"
Gülerek kaşlarımı kaldırırken "Kalkıp bilgisayarın başına oturmaya üşendin?" diye tekrarladığımda onaylayan mırıltılarla birlikte başını salladı. "Ama kalkıp okula gelmeye üşenmedin, öyle mi?"
Nefesini sesli ve abartılı bir şekile dışarı bırakırken şaşkınlık nidaları çıkararak kaşlarını kaldırdı. "Daha önce hiç okula gelmek için bu kadar istekli olmamıştım. Bana ne yaptığını daha iyi görebiliyor musun?"
Kafeteryaya adımımı atacağım sırada bileğimden tutup beni durdurarak "Bir şey unutuyoruz." dediğinde kaşlarımı çatarken anlamsız bir ifadeyle başımı kaldırdım. Bizim unutabileceğimiz ne olabilirdi ki?
"Neyi?" Dudakları bu sefer fazlasıyla masum bir şekilde iki yana kıvrılırken elini uzattı. Daha önce, yani liseye giderken çocukça olsa da sevgilim olmuş ve onların elini de tutmuştum ancak şimdi, Jungkook bana elini uzattığında sanki bunların hiçbiri yaşanmamış gibi hissediyordum. Bu tuhaftı.
Elini tuttuğumda parmaklarını parmaklarımın arasına kenetlerken kalbim göğüs kafesimi parçalarcasına daha hızlı atmaya başlamıştı ve ben ne buna, ne de aptal gibi gülümseyip durmama engel olamıyordum.
İçeri girdiğimizde istisnasız bütün gözler bizi, özellikle de birbirine kenetli olan ellerimizi bulurken istemsizce gerilmiştim. Bu tür şeyleri umursayan biri değildim. İnsanların kendisi ve benim hakkımda olan düşünceleriyle de ilgilenmiyordum ancak yine de, bu kadar fazla bakışların üzerimde olmasına alışkın değildim. Üstelik elini tuttuğum kişinin Jungkook olması da bu bakışlara ayrı bir ağırlık katıyordu.
"Sadece merak ediyorum," diye mırıldandım derin bir nefes alırken. "Bu kadar ilgi gören biri olmak için çok uğraştın mı?"
"Sadece iki yıldır bu okulda okuyorum," derken bakışlardan etkilenmemiş gibi gözüküyordu. Gerçi bu normaldi. O gittiği her yerde dikkat çeken ve bununla beraber ilgi gören biriydi. "En fazla ne kadar uğraşmış olabilirim ki?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
faith
Fanfictionkütüphanede jungkook ile yolu kesişen lalisa, bunun yalnızca bir seferliğe mahsus bir denk geliş olmasını umsa da öyle olmaz. Mart 2019 | lorna ©