An itibariyle okul bitmişti ve ben, bu yılın hayatımda geçen en yavaş yıl olduğuna yemin edebilirdim. Artık sabah geç kalma paniğim olmadan geç saatlerde yatmak ve yine geç saatlerde kalkmak istiyordum. Okul zamanında kendimi eve hapsettiğim günlerin acısını kesinlikle çıkaracaktım.
"Ee yazın ne yapıyoruz?" diye sorduğunda Jungkook, gülerek arkama yaslandım ve bilmiyorum dercesine dudaklarımı büktüm. "Seni bilemem ama ben eve girmeyi planlamıyorum." Elini kalbine götürerek yüzünü ekşitti. "Sesi duydun mu?"
"Kalbinin kırılma sesini mi?" Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırarak başımı sallarken üzerine doğru eğilerek çenemi omzuna yasladım. Aslında bu yaptığım şu an araba kullandığı için çok tehlikeliydi ama o kadar tatlı gözüküyordu ki trafiğin ortasında olmamızı umursamadan onu öpebilirdim. "Duydum."
"Bensiz bir tatil ha, çok acımasızsın." derken direksiyonu tutmadığı elini omzuma attığında kaşlarımı kinayeyle kaldırarak yüzüne baktım. "Bunu sevgilisini buz gibi suyun içine atan ve hasta olmasına neden olan kişi mi söylüyor? Nedense üzerime alınamıyorum."
"Hasta olacağını nereden bileyim ben Sarışın? Ayrıca geçmişe takılma, bak şu an eskisinden de daha sağlıklısın. Konuya dönelim, yazın ne yapıyoruz? Bak yapıyorsun demiyorum, yapıyoruz diyorum ona göre dikkat et."
Evin önüne geldiğimizde arabayı bu sefer dışarıya park ederek aşağı indik. Geçen seneki Amerika maceramı saymazsak uzun zamandır tatile gitmiyordum ve böyle yoğun bir yılın ardından belki de tatil iyi gelebilirdi. "Senin aklında ne var?" diye sordum evin şifresini tuşlarken. Önceden kapıyı açması için arkasında beklerken şimdi sanki kendi evimmiş gibi kilidi açarak içeri giriyordum ve bu tuhaf bir şekilde güzel hissettiriyordu.
"Değişik bir şey değil. Bence güzel bir otelde gerçekten güzel bir tatil yapabiliriz. Seul'den uzaklaşmak iyi gelebilir, ağır bir yıl geçirdik ne de olsa."
"O zaman ben bilgisayarı alıp gele—" Salonun ortasındaki turuncu valiz ile kaşlarım çatılırken Jungkook'a döndüm. Benim aksime onun yüzünde şaşkınlığa dair hiçbir mimik belirtisi yoktu. Bu valizin kime ait ve neden burada olduğunu biliyor gibiydi. Gibi de değildi, biliyordu. "Hoseok hyung'un." dedi mutfağa ilerlerken. "Bu yıl mezun oldu ve çalışacağı yer şehrin öteki ucunda. Her gün git gel yapmak çok yorucu olacağı için ablasının yanına taşınıyor."
Başımı anladığımı belirtircesine salladıktan sonra odaya girdim ve masasının üzerinde duran bilgisayarı alarak geri salona döndüm. O da elinde kola dolu bardakla mutfaktan çıktığında ikimiz de büyük L şeklindeki koltuğun ortasına oturduk. "Pekala," diyerek en bilindik ve güvenilen tatil sitelerinden birine girdim. "Önce gitmeyeceğimiz yerleri belirleyelim ki gideceğimiz yerleri seçmek daha kolay olsun."
Bardağı dudaklarından ayırarak gözlerini bilgisayardan bana çevirdi. "Hiç Tayland'a gitmiş miydin? Gerçi Taylandlısın, elbette gitmişsindir." dediğinde gülerek başımı iki yana salladım. Taylandlı olabilirdim ancak o durumlar fazla karışıktı. "Hayır, gitmedim. Ben Ilsan'da doğdum ve orada büyüdüm."
Gözleri şokla açıldığında yüzündeki ifadeye kendimi tutamayarak kahkaha attım. "Nasıl Taylandlısın sen ya?"
"O konulara hiç girme," dedim önüme dönerek Tayland otellerine bakmaya başlarken. "Çıkamazsın çünkü." Kolunu omzuma atarken koltuğa iyice sindi ve bilgisayarı ikimizin arasında ortaladı. Eve girerken söyledikleri kulağa mantıklı geliyordu. Özellikle son zamanlarda yaşananlardan sonra buradan uzaklaşmak gerçekten iyi olabilirdi. Yaz tatili bitene kadar Seul'e dönmemeyi teklif etse bile asla sesimi çıkarmaz, uzattığı eli tutar ve o nereye giderse ben de oraya giderdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
faith
Fanfictionkütüphanede jungkook ile yolu kesişen lalisa, bunun yalnızca bir seferliğe mahsus bir denk geliş olmasını umsa da öyle olmaz. Mart 2019 | lorna ©