Gözlerimi araladığım ilk anda nerede olduğumu kavrayamayarak yattığım koltukta doğrulurken yaşadığım anlamsız hafıza kaybı ile bakışlarımla etrafı tarıyor ve neler olduğunu hatırlamaya çalışıyordum. Geç yattığım bir gecenin ardından uyandığımda hep böyle oluyordu. Sarhoş olmasam da, sızmış bir sarhoşun ayıldığında çektiği ağrıyı çekiyordum ve kafatasımın ikiye yarılmış gibi ağrıması da hatırlamama zerre yardımcı olmuyordu.
Alnımı ovalayarak bacaklarımı koltuktan aşağı sarkıttım. Kendimi çok halsiz hissediyordum. Muhtemelen yeni kalktığımdan böyleydim ama hiçbir şey yapmak istemiyordum. Nefesimi dışarı bırakarak ayağa kalkarken tüm gece boyunca örtündüğüm örtüyü alıp koltuğun kenardında oldukça rahatsız bir pozisyonda uyuklayan Jungkook'un üzerine örteceğim sırada "Uyumuyorum," diye mırıldandığında yerimde sıçradım. Uyumuyorsa neden uyuyormuş gibi yapıyordu?
Koltuktan aşağı sarkıttığı bacağının altına sıkıştırdığı bacağını da indirerek saçlarını karıştırdı. "Uyumaya çalıştım ama sıfır başarı."
"Tüm gece boyunca ne yaptın?"
"Televizyon izledim, tabletin şarjı bitene kadar oyun oynadım sonra mutfakta bir şeyler atıştırdım. Zaman öldürülürken ne yapılıyorsa onları yaptım işte."
Gülerek kaşlarımı kaldırırken "Ve bunların hiçbirini ben duymadım mı?" diye sorduğumda yarım bir şekilde sırıtarak kaşlarını indirip kaldırdı. "Anlaşılan o ki duymadın."
"Çok hassas bir uykum vardır oysa."
"Benim yerime de uyu demiştim ya sana, belki ikimizin uykusu birleşince ağırlaşmıştır."
Ağır adımlarla ilerleyip telefonlarımızı dün gece içeri girdiğimizde koyduğu yerden alarak tekrar koltuğa otururken kendi telefonumun güç tuşuna uzun süre basılı tuttum ve açılmasını beklemeye koyuldum. Milyonlarca mesaj ve cevapsız aramaların geleceğine adım kadar emindim.
"Bunu şu an yapmak istediğine emin misin?" diye mırıldanırken bakışlarını kısa bir süreliğine telefonundan ayırarak bana çevirdi. O sırada kendi telefonunu açıyordu. "Değilim ama yaptım bile."
Bildirimler telefonuma hızla akın ederek sesleriyle sinirimi bozuyordu. Aslında telefonumun uzun süre kapalı kalmasından hoşlanmazdım çünkü açıldığında kendine gelmesi hayli zor oluyordu ancak dün gece bu umrumda bile değildi. Pişman olduğumu da söyleyemezdim. Sessizlik iyi gelmişti. İçimi birine dökmek de öyle. Belki de Jungkook'un yerinde başkası olsa da böyle hissedecektim, bilmiyordum ama dün gece o vardı ve onunla konuşmak gerçekten iyi hissettirmişti.
Kendi dediği gibi böyle şeylerle uzaktan yakından alakası olmada da, en azından iyi bir dinleyiciydi.
Koltukta arkama yaslanarak başımı yukarı kaldırdım ve gözlerimle beyaz tavanda daireler çizmeye başladım. Yapacak hiçbir şey bulamadığımda genelde etrafa boş bakışlarla bakıyor ve farkında olmadan derin düşüncelere boğuluyordum. "Lisa?"
"Hm?" Başımı kaldırmadan ona çevirdim. Telefonunu kaldırarak ekranını bana çevirdi. Taehyung arıyordu. Hayır, muhtemelen Taehyung'un telefonundan Jennie arıyordu. Daha fazla kaçamayacağımı bildiğimden nefesimi dışarıya üfleyerek telefonu elinden aldım ve aramayı cevaplandırıp kulağıma götürdüm. "Efendim?"
"Lisa? Tanrım nerelerdesin?! Geceden beri ikinize de ulaşamıyoruz ne kadar endişelendiğimizden haberin var mı?"
"Haberim yok ama tahmin edebiliyorum. Üzgünüm Jen, yalnız kalmak istiyordum ve bu yüzden de hem kendi telefonumu hem de Jungkook'un telefonunu kapattım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
faith
Fanfictionkütüphanede jungkook ile yolu kesişen lalisa, bunun yalnızca bir seferliğe mahsus bir denk geliş olmasını umsa da öyle olmaz. Mart 2019 | lorna ©