2.8

9.3K 734 193
                                    

chae: sırıtıp sırıtıp durma

chae: aklından ne geçiriyorsan da unut

chae: tamamen saçmalık çünkü

chae: AH! LISA!

chae: SIRITMA

chae: JIMIN'LE İLGİLENDİĞİM FALAN YOK!

lisa: o zaman neden bu kadar panik yaptın?

Kaşlarımı kaldırarak başımı telefonumdan kaldırım ve bakışlarımı Rosè'ye çevirdiğimde abartıyla gözlerini devirip telefonunu sertçe masaya bıraktı. "Ben de öyle düşünmüştüm," diye mırıldanarak keyifli bir gülümsemeyle arkama yaslandım.

Rosè kız kıza vakit geçirmeyi teklif etse de Jennie Taehyung'u çağırmıştı ve o da mitoz bölünmeyle çoğalarak yanında Jimin ile Jungkook'la gelmişti. Bu benim için sorun değildi, Jimin'le az çok bir samimiyet kurmuştum ve kafa dengi biriydi. Sevmiştim.

Jungkook'a ise.. bence ondan bahsetmeme gerek yoktu. Sanırım Jennie ve Rosè'den sonra en yakın olduğum kişiydi. Bu biz hariç çoğu kişinin sinirini bozsa da ben halimden gayet memnumdum. Artık Jungkook'u tanıyordum ve dışarıdan göründüğü gibi olmadığını da biliyordum.

"Senin neyin var?" Omzunu dürttüğümde sıkıntıyla nefesini üfleyerek başını kaldırdı. Geldiğimizden beri ağzını bıçak açmamıştı. Önce içeceğini içmiş sonra da pipetiyle dibindeki buz parçacıklarıyla oynamaya başlamıştı. "Uykum."

"Eve gittiğinde ne yaptın?"

"Uyumaya çalıştım."

"Sonuç?" Kaşlarını kaldırarak gözlerime alaylı bir ifadeyle ciddi misin dercesine baktı. "Sence?"

Yüzümü ekşittim. "Başarısız."

Gülerek başını salladı ve tekrar başını eğdi. "Kesinlikle."

"Ama sen de hiç çözüm aramıyorsun ki. Doktor—"

"Uyuyabiliyorum Lisa," diye mırıldanarak omuzlarını kaldırdı ve derin bir nefes alırken "Sadece bunu nasıl yapacağımı bilmiyorum." diye devam etti. "Doktorluk bir durum değil bu. Sorun bende, çözüm yine bende."

"İyi de ben senin böyle olmana alışık değilim ki! Senin şu an benim sinirlerimle oynaman gerekiyordu." Yüzüne üfledim. "Modumu düşürüyorsun."

"Bende senin bana karşı bu kadar sevgi dolu olmana alışık değilim. Kabul et," Sırıtarak başını kaldırmadan bakışlarını bana çevirdi. "Seviyorsun beni."

"Bunun üzerine çalışmalar başlattım. Öğrenir öğrenmez sonucunu sana bildireceğim." diye mırıldanarak düşünceli bir ifadeyle ben de başımı salladım. Gülerek saatlerdir elinden düşürmediği bardağını sonunda masaya bıraktı ve oturduğu sandalyeyi geriye ittirerek ayağa kalktı. "Nereye?"

"Saatlerdir boş boş oturuyoruz," Omuzlarını kaldırdı. "E doğal olarak sıkıldım. Bir şeyler yapalım. Oturmak dışında bir şeyler."

Kaşlarımı kaldırarak "Ne istiyorsun?" diye sorduğumda yüzüne masumlukla uzaktan yakından alakası olmayan ancak buna rağmen insanın aklını fazlasıyla çelen bir gülümse yerleştirip "Bunu gerçekten söyleyeyim mi?" dedi. Gözlerimi devirerek önüme döndüğümde o da neşeli bir kıkırtıyla sırtını arkasındaki çıkıntı duvara yasladı.

Yanağının içini kemirerek etrafı izliyordu. Muhtemelen yeni avını arıyordu. Uzun zamandır dışarı çıkmıyordu, çıksa da sabah yeniden evinde olmuş oluyordu. Acınasıydı ama bu kadar durabilmesi bile şaşırtıcıydı. "Görebiliyor musun?"

Kaşlarını çattı. "Kimi?"

"Kendine göre birini?" Neyi ima ettiğimi anladığında sırıtarak çattığı kaşlarını kaldırdı ve dilini damağına bastırarak başını iki yana salladı. Dar, kenarları çizgili siyah pantolonun üzerine beyaz düz bir tişört ve onun da üzerine basit bir hırka giymişti. Oldukça spordu ama kesinlikle fazla iyiydi. "Ben henüz kimseyi göremedim ama muhtemelen birileri çoktan beni görmüştür. Yardım etmek ister misin?"

"Almayayım, sağol."

"Neden?"

"Benim yanındaki varlığım senin aleyhine olur da ondan."

Gözlerime anlamsız bakışlarla baktığında gözlerimi devirerek "Emin ol kimsenin aklına sadece arkadaş olduğumuz gelmez." diye homurdandım. Şu ana kadar bizi yan yana gören kimsenin aklına bu gelmemişti ve Jungkook'un yanına gittiğim an onu izleyen bütün kızların aklına sevgili olduğumuz gelecekti.

"Vizyonda oldukça ilgi çekici filmler var, ne dersiniz?" diye sordu Jennie başını telefonundan kaldırarak tepkilerimizi ölçmek adına bakışlarını teker teker üzerimizde dolandırırken. Dakikalardır Taehyung'la telefona gömülüp inceledikleri şey sanırım buydu. "Oturmak dışında bir şey dedim Jennie. Sinemde yine aptal aptal oturacağız."

"Aptal olduğun için aptal aptal oturmanda bir sıkıntı görmüyorum." dediğinde Jimin, Jungkook yüzüne sahte bir gülümseme yerleştirerek yüzünü ekşitti. "Sen ne kadar komiksin öyle."

"Bilardo, bovling ya da... ne bileyim, ne yapabiliriz?"

"Bir sorunumuz var," diyerek elimi kaldırıp tüm dikkatleri üzerime çekerken omuzlarımı düşürdüm ve "Ben bilardo bilmiyorum." diye devam ettiğimde Jungkook ceplerindeki ellerini çıkarttı ve arkamdan oturduğum sandalyenin iki yanına koydu. "Bilmiyor musun?" Başını yüz hizama eğerek kelimenin tam anlamıyla dibime girerken gözlerini kırpıştırdı. "Ben öğretirim sana."

Hayatım boyunca hiç bilardo oynamamıştım. Oynandığı ortamlara girmiştim ancak çoğu zaman oraya yönelmek yerine dikkatimi çeken başka şeylerle ilgilenmiştim. Mesela bovling, mükemmel değildim belki ama fazla iyi ve iddalıydım. Dans etmek... bence mükemmel olarak bile nitelendirebilirdim.

Hayatım boyunca öz güvensiz biri olmuştum. Çoğu zaman, çoğu yerde kendimi başarısız görürdüm ama dans bunlardan biri olmamıştı. Hatta kendime biraz olsun güvenmemi bile sağlamıştı.

"Sen öğreteceksin? Bana? Sen ve bir şey öğretmek? Bunu yapabileceğinden emin misin?"

"Denemek ister misin?" Kaşlarını kaldırarak cüretkar bir şekilde sorduğu soruyla kendime engel olmayıp gülmeye başlarken, oturduğum sandalyeyi geriye doğru ittirip ayağa kalktım. Alayla kaşlarını çatarken dudaklarını büzmüş bir şekilde hareketlerimi izliyordu. "Biliyor musun, şaşıracaksın ama evet; ilk defa denemek istiyorum."

Gülerek "Bak kabul ettin sonra caymak yok." dedi aynı zamanda işaret parmağını bana doğrulturken. Gözlerimi kırpıştırdım. "Neden cayayım ki?"

"Tamam," Başını masada oturan ve aramızdaki diyaloğu film izliyormuş gibi izleyen arkadaşlarımıza çevirdi. "Bilardoya gidiyoruz."

faithHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin