4.7

7.6K 626 136
                                    

İngilizce dersi nihayetinde bittiğinde başımı sıraya yaslarken kendimi uyumamak için zor tutuyordum. Sınavlar bitmişti bitmesine ama derslerin son kısımları hâlâ yorucuydu. Üstelik benim İngilizcem küçümsenemeyecek kadar iyiydi çünkü küçükken babamın işi nedeniyle farklı ülkelerde yaşamak durumunda kalmıştık ancak şu an anlıyordum ki bir konu hakkında ne kadar iyi olduğumuzu söylersek söyleyelim, onun hep bilmediğimiz bir yönü vardır.

"Lisa?" Derin bir nefes alarak başımı kaldırdığımda karşımda bana endişeli gözlerle bakan Eun Ha'ya içten bir şekilde gülümserken "Hey," diyerek doğruldum. Aynı sınıfta olmamıza rağmen onu fazla göremiyor oluşum normal miydi? "Selam."

O da bana gülümserken önümdeki sıraya oturdu. "Sen iyi misin?" diye sorduğunda yüzümdeki yorgun ifade yüzünden iyi olmadığım düşüncesine kapıldığını düşünerek başımı olumlu anlamda salladım. "İyiyim, sadece biraz yorgunum."

"Derse girmeden önce Jungkook'u gördüm. Muhtemelen dersten çıkmıştı ve arabasına gidiyordu. O da iyi görünmüyordu. Zaten birkaç gündür derslerden çıktığında direkt arabasına binip gitmesi de dikkatimi çekmişti. Üstelik hiç konuşmuyorsunuz da, yani okulda hiç yan yana görülmüyorsunuz. Siz... demek istediğim gerçekten iyi misiniz?"

Yoongi ile olan tartışmasının üzerinden neredeyse bir hafta geçmişti ve bu bir hafta içerisinde Jungkook derslerine girdikten sonra kimseyle muhattap olmak istemediği için direkt eve gidiyordu. Özellikle de Jimin ve Taehyung'u görmemek için gidiyordu çünkü bir şekilde o günün konusun açılacağını biliyordu. Konuşmak istemiyordu hatta Yoongi'nin adını duymak bile istemiyordu.

Derslerim bittiğinde ben de onun yanına gidiyordum. Yalnız kalmasını istemediğimden ve o da yanında benden başkasını istemediğinden Hoseok dönene kadar onunla birlikte kalıyordum ancak Hoseok, Yoongi gittiğinden beri onunla kalıyordu. Sadece bir kez birkaç parça eşya almak için gelmişti ve geri giderken de Jungkook'un ne halde olduğunu fark etmemişti bile.

Şu bir haftadır belki de hayatında hiç olmadığı kadar sessizdi. Kimseyle —benimle bile— fazla konuşmuyor, sürekli ya televizyon izliyor ya da kitap-çizgi roman okuyordu.

"Biz iyiyiz. Ayrılmadık, kavga etmedik ve ona benzer şeyler de olmadı. Sadece şu sıralar biraz rahatsız ve tüm gün evde yatmak istiyor ama okul da buna pek izin vermiyor."

Anladığını belirtircesine başını sallarken ayağa kalktı ve tekrar gülümsedi. "İyi olmanıza sevindim. Sadece aklım size takıldığından sormak istememiştim, sonra görüşürüz." diyerek sınıftan çıktığında ben de ayağa kalkarak eşyalarım toplardım ve arkasından çıktım. Burada uyumak yerine evde uyumak daha mantıklıydı.

Kapının şifresini tuşladıktan sonra içeriye doğru "Jungkook!" diye seslendiğimde cevap olarak gelen bağırış ile gülerken "Neredesin?" diye seslendim bu sefer. Çantamı kapının arka tarafındaki dolabın içine astıktan sonra içeriye ilerlerken Jungkook odasından çıkarak yanıma gelmişti. "Buradayım."

Gözlerim üzerinde sadece şort mayo olmasıyla irileşirken "Bu hal ne?" diye sorduğumda anlamsızca kaşlarını çatarak kenardaki aynanın karşısına geçti ve parmaklarıyla karın kaslarının üzerine bastırmaya başladı. "Haklısın, biraz erimiş mi bunlar?" Benimle dalga geçiyor olmalıydı, öyle değil mi? "Onu demiyorum aptal, niye mayoylasın?"

"Çünkü havuza gireceğim. Hadi ama Sarışın, bu sorulacak soru mu? Bir insan durduk yere niye mayo giyer ki?" diye sorduğuna bir şey diyemeden gözlerimi kaçırdım. Haklıydı. Çok gereksiz bir soru sormuştum ama eve girdiğimde onu sadece mayoyla görmek beklediğim en son şey bile değildi. O an neye uğradığımı şaşırmıştım. "Ama sayende zayıfladığımı fark ettim. Yani tamam, zayıflamam iyi bir şey ama bunun kaslarımdan kaybederek olmaması lazım. Spora daha çok ağırlık vermeliyim."

faithHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin