"Herkes Jungkook ile birlikte olduğunu söylüyor," Eşyalarımı toparlarken arkamdan gelen sesle kaşlarımı çatarak sesin sahibine döndüm. Herkesin bizim hakkımızda konuştuğunu bakışlardan anlayabiliyordum ancak kimsenin bunu dile getirebileceğibi tahmin etmemiştim doğrusu. "Gerçekten birlikte misiniz?"
"Aaa," Kuruyan dudaklarımı ıslatarak derin bir nefes aldım ve başımı salladım. "Evet."
"Çoğunun düşüncesinin aksine, bence yakışıyorsunuz." derken dudaklarına samimiyetini iliklerime kadar hissettiğim bir tebessüm yerleştirdiğinde ben de kendimi gülümsemek zorunda hissetmiştim. "Öyle mi söylüyorlar? Yani yakışmadığımızı?"
Başını onaylarcasına sallarken omzunu silkti. "Seni kıskandıkları ve kendilerini avutmak için söylüyorlar. Yani, Jungkook'u bilirsin, daha önce hiç böylesine ciddi bir ilişki işine atıldığı görülmedi. Evet yanında birbirinden güzel kızlar görmeye alışığız ama senin, daha doğrusu sizin aranızdaki şeyin o tip bir şey olmadığını herkes farkında. Senin yerinde olmak istedikleri ama olamadıkları için de kıskanıyorlar. Yoksa, herkes biliyor senin tapılası kadar güzel biri olduğunu."
Tam dudaklarımı aralayarak teşekkür edeceğim sırada Jungkook'un "Lisa?" diye seslenişiyle sözüm kesilirken başımı sınıfın girişine doğru çevirdim. Hızlı adımlarla merdivenleri tırmandı ve yanıma geldiğinde kolunu omzuma atarak beni hafifçe kendine doğru çekerken, dudaklarını saçlarımın arasında hissetmiştim. "Neredeyse tüm bina boşaldı ama sen hâlâ çıkmadın. Bir an seni fark etmemiş olabileceğimi düşündüm ama bu imkansızla eş değer olduğundan mecburen buraya kadar geldim."
Gülerek "Ben seni hâlâ kafeteryada sanıyordum." dediğimde gözlerini abartıyla devirirken başını iki yana salladı ve nefesini dışarı üfledi. "Eğer orada kalmaya devam etseydim sonunda o iki geri zekalıyı öldürebilirdim."
"Burada beklediğini bilmiyordum. Şey ile konuşuyorduk..." Yüzümü ekşiterek dakikalardır konuştuğum ama asla adını öğrenmek için bir girişimde bulunmadığım kıza döndüğümde gülümsedi. Bazen kendimi çok saygısız hissediyordum. "Eun Ha."
Gözlerini kırpıştırarak başını anladığını belirtircesine sallarken bakışlarını Eun Ha'ya çevirdi ve yüzüne muhtemelen yeryüzündeki hiçbir kızın ne söylerse söylesin reddedemeyeceği bir ifade yerleştirdi. Masum değildi, bunu herkes biliyordu ama öyleymiş gibi davranmayı da çok iyi beceriyordu. "Acaba Lisa'yı senden geri almamda bir sakınca var mı, Eun Ha?"
"Hayır." dedi Eun Ha başını iki yana sallarken kıkırdayarak. "Elbette yok. Hatta bunu sormana bile gerek yok, senindir."
Yüzümü canım acımış gibi buruştururken elimi kalbimin üzerine koydum. "Benden bu kadar çabuk vazgeçtin ha, bunu unutmayacağım. Canımı çok yaktın." derken Jungkook kıkırdayarak eğildi ve yanağımı boş sınıfta yankılanacak kadar sesli bir şekilde öptüğünde kendimi tutamayıp büyük kahkaha attım. Öpücüğünün sesi kulağımda yankılanmıştı. "Geçti mi canının acısı?"
Gözlerimi kırpıştırdım. "Daha iyi hissediyorum diyebiliriz."
"O zaman gidelim," diyerek elimi tutuo önden yürümeye başladığında aceleyle Eun Ha'ya el salladım ve adımlarımı hızlandırarak yanına yetiştim. "Nereye gidiyoruz?"
"Aslında aklımda bir yer yok. Sadece şu okuldan çıkalım yeter. Günlük dozumu fazlasıyla aldım."
"Evde kalmalıydın."
Yüzünü ekşitti. "Uyuyabilsem evden dışarı çıkmayacağım ama sen olmadan uyuyamıyorum ve sen de okuldaydın."
"Ben olmadan nasıl uyuyamazsın Jungkook?" dedim gülerek. Eğer gerçekten uyku sorunu çektiğini ve yanında olduğumda uyuyabildiğini bilmesem tamamen uydurduğunu düşünürdüm çünkü bu çok saçmaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
faith
Fanfictionkütüphanede jungkook ile yolu kesişen lalisa, bunun yalnızca bir seferliğe mahsus bir denk geliş olmasını umsa da öyle olmaz. Mart 2019 | lorna ©