II. Bölüm 2

208 3 0
                                    


             Sahi nasıl bir durum bu? Bir ağabey dağda bir ağabey askerde. Bunlar birer hayal ürünü değil. Bizzat yaşanılan gerçekler. En acı tarafı ise; biri ölünce şehit oluyor, diğeri ölünce terörist. Belki de "diğeri" olduğu içindir diğer kardeşin teröristliği. Belki de diğerileştirildiğindendir bütün her şey. Belki de bu konuda sessizce düşünmeleri gerek insanların. Ama gürültü etmeden. Sessizce. Kendilerince. Yoksa "diğerci" olup çıkıverir herkes. Bunun mantıkla alakası yok. Tamamen vicdan meselesi.

Nalân sustu. Nasıl bir çıkmaza girdiğini anlayabilmesi için çok küçüktü. Gerçi büyüdüğünde de pek bir şey değişir miydi ki? Bütün bunları düşüne düşüne eve varmıştı. Dicle ve annesi tam da dışarı çıkmış onun yanına geliyorlardı. Dicle'nin annesi büyük bir sevinçle:

Dicle'nin Annesi:

- Kızım konuşmaya mı başlamış? ( Dicle Kürtçeden Türkçeye tercüme ediyordu)

- ...

Dicle'nin Annesi:

- Kızım ne oldu hani konuşmuşsun. Dicle öyle dedi bana. Ne olur konuş. Lütfen. Kırma sevincimi.

- ...

Dicle'nin Annesi:

- Nalân'cım canım benim ne oldu? Konuşmayacak mısın? Rengin neden solmuş senin?

Dicle'nin Annesi:

- Dicle ne olduğunu sorsana kızım. Belki seninle konuşur.

Dicle:

- Tamam anne. Nalân ne oldu? Orada konuştun. Kendi kulaklarımla duydum. Sana kötü bir şey mi söylediler, kötü bir şey mi yaptılar?

- Bizim orada benim annem babamı vurdu, sizin burada kardeş kardeşi vuruyor. Ama sebepler ve sonuçlar çok farklı. Fakat tek gerçek var: silahlar çok kötü.

- Dicle ne diyor kızım? Silah diyor. Köye askerler mi girdi yine?

- ...

- ...

Dicle susuyordu. Ve sustukça da gözleri doluyordu Dicle'nin. Nalân da gittikçe ağlamaklı bir hal alıyordu. Dicle'nin annesi durumun karamsarlığının farkına varıp ikisinin de elinden tutup içeri götürüyor ve götürürken de onlarla konuşuyordu.

Çocuklarının üzüntülerini paylaşamayan bir annenin üzüntüsüne şahit oldunuz mu hiç? Yaşamayın. Yaşayamazsınız.

- Benim kızlarıma bak hele. Büyümüşler de benden laf da saklar olmuşlar artık. Kurban olurum ben size. Canınızı sıkan her neyse düşünmeyin. Olur arkadaşlar arasında. Tatil bitti bitecek keyfini çıkarmaya bakın. Sonra okulunuz başlayacak bak.

Reşo bütün bu zaman diliminde Nalân'ın velayetini üzerine almış ve okul işlerini de bitirmişti. Nalân da artık Dicle'nin gittiği iki yıllık bankacılık bölümünü bitirip burada asgari ücretle sınıf öğretmenliği yapan Mehmet Bey'in yönetimindeki birleştirilmiş ilköğretim okuluna gidecekti. Ve gün geçtikçe daha da ısınıyordu Reşo'nun ailesine. Hatta arada "daye" (anne) demeye bile başlamıştı Dicle'nin annesine.

Zaman su gibi akıyordu. Nalân iyice benimsemişti artık yeni ailesini. Yeni ailesi de aynı şekilde onu. Dicle ile Nalân liseyi bitirme çağlarına gelmişlerdi artık. Okul servisiyle şehre gidip geliyorlardı. Su gibi akıyordu zaman. Her şey gayet güzel ve yerinde ilerliyordu. Reşo ticarette para kazandıkça kazanıyordu. Neredeyse köyün en zengin ailesi olmuşlardı. Altına araba bile çekmişti. Hatta Fırat kız kardeşlerine araba sürmeyi bile öğretiyordu köylülerin hiç alışık olmadığı halde. Okulu bırakmıştı Fırat. Akdeniz taraflarında kazandığı yatılı okuldan sonra psikolojisi de oldukça bozulmuştu. Bir ağırlık çökmüştü yüreğine. Tek kişilik nefes almıyor, tek kişilik düşünmüyor gibiydi. Hiçbir şey yetmiyordu ona. Daha da sevmeye başlamıştı köyünü, insanlarını. Hatta bazen Serreş'le (Karabaş'la) oynarken kendi kendine " benim köpeğim bile onlardan daha insan" diyordu. Bunu duyan Nalân abisinin derdini öğrenmek için yanına oturdu.

NÂLÂNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin