Sabah Kaan Berfin'e notlarını vermek için fakültenin kapısında bekliyordu. Aslında sadece Berfin'i görmek istiyordu. Not bahanesiydi bu işin. Nasıl selam vereceğini, ilk olarak ne diyeceğini uzun uzun düşündü. Ama bir türlü bir karara bağlayamadı. Heyecandan yerinde duramıyordu. Hava da biraz soğuktu. Güneş yeni yeni ısıtmaya başlamıştı etrafı. Bir kahve aldı içmek için ama içmek aklına gelmedi bir türlü. Sonra bir sigara yaktı. Ardından söndürüverdi hemen. Sabah sabah sigara kokmak istemiyordu. Nerede kaldı diye düşünüyordu. Saat, 08.20'yi gösteriyordu. Derse de az kaldı. Gelmeyecek mi yoksa? Sonra birden:
- Günaydın ırkçı.
Berfin gülümseyerek Kaan'a bakıyordu. Karşısında bulunca Berfin'i ne diyeceğini şaşırdı. Berfin, Kaan'ın yüzündeki bu şaşkınlıktan gayet memnundu. Kaan:
- Günaydın Berfin. Nasılsın?
- Uykusuzum senin gibi. Baksana halime. Benim gözlerim de tıpkı senin gözlerin gibi uykusuzluktan kan toplamış yine.
- Evet farkındayım. Notlarını getirdim. Yardımın için teşekkür ederim.
- Rica ederim. Ne zaman eksiğin olursa alabilirsin.
- Şey... Berfin... Ben...
- Hadi derse girelim. Son dakikayı da tükettik böylece. Sonra almaz derse hoca.
Her şey bu kadardı. Bu kadar sürdü Kaan'ın geceden beri yapmayı planladığı konuşma. Her zaman böyle olur zaten. Sen bir dakika sürecek konuşmayı günlerce hayal edersin, düşünürsün, o bir dakika geldiğinde bir salise kadar hızlı geçer. Bu günü bir daha hiç unutmadı Kaan. Daha sonra böyle bir fırsatı zor yakalayabilecekti çünkü. Ve zaman acımasızlığını sinsice sergilerken, onlar da çaresizliklerini yarıştırıyorlardı adeta. Arada bir selamlaşıp artık sıradan ve içi boş olduğu için yasaklanması gereken "nasılsın, iyi misin?"lerden başka da ileri götüremiyorlardı konuşmaları. Ama ikisi de gün geçtikçe bağlanıyordu birbirlerine. Ve ikisi de suskunluklarının, aşklarını yücelttiğinin farkında oldukları için susuyorlardı çoğu zaman. Kaan, Berfin'den uzaklaşmamak için ailesine bahaneler uydurup memleketine dönmedi yaz tatilinde. Can sıkıntısından ne yapacağını bilemiyordu. Çünkü Berfin dışarı çıktığında mutlaka yanında ailem dediği insanlar oluyordu. İki adam, bir bayan ve Dicle. Sadece Dicle ile dışarı çıktıklarında yanlarından geçip kısa bir ayaküstü faslından sonra yoluna devam ediyordu. Ama yine de o an dünyalar onun oluyordu. Boş vakitlerinde kitap okumaya karar verdi. Berfin'in en çok Memed Uzun'u sevdiğini biliyordu. Sen adlı kitabını aradı çoğu yerde "Tu"ya yani Kürtçesine rastladıktan sonra nihayet çevrilmişini bulup okudu. Daha sonrasında "Aşk Gibi Aydınlık Ölüm Gibi Karanlık"ı okudu. Sonra, sonrası da geldi tabi ki. Kitap okumak oldukça hoşuna gitmişti. Aslında sık okumazdı ama artık elinden kitap düşmez oldu. Kitap kurdu oldu vesselam. Daha sonraları Kürt tarihine merak saldı, okudukça okudu. Filmlerine merak saldı, izledikçe izledi. Bir sinemaya gitmeye karar verdiğinde, gitmek istediği film ya yasaklı olduğu için ya da gelmediğinden dolayı izleyemediği için, olduğu yerde oturup kara kara düşünmüştü. Ne büyük haksızlık, ne zulüm diye üzülüyordu. Sonra çevresinden edindiği bilgiye göre yasak filmleri gizli bir şekilde izleyicisiyle buluşturan bir sinema buldu. Hazırlanıp gitti. En arka koltuklardan birini seçti. Kimsenin haberi olmadığı için pek dolu değildi salon. Koltuğu sağdan en son koltuklardan seçti. Olur da ırkçı küfürler edilir diye bilerek seçmişti bu arka koltuğu. Çünkü kendini bilmezlerin her kesimde var olduğunu kendi bizzat kendisinden öğrenmişti.
Pür dikkat izlemişti filmini. Filmin konusu aşkı yerine davasını seçen bir kadının hayatıydı. Çok etkilenmişti bu filmden. Film bittiğinde salondan çıkmak için basamakları inmeye başladı. İnerken de Berfin'in de böyle yapabilme ihtimali üzerine düşünüyordu ki karşısında Berfin, Dicle ve diğer bayanı(Gamze) gördü. İkisi de durup öylece baktılar birbirine. Berfin'e Gamze, Kaan'a ise çıkmak isteyen diğer seyircilerden bir-ikisi çarptı. Sonra silkinip gülüştüler. Durumun farkında olan Dicle, Gamze'yi alıp dışarıda kafeteryada kendisini bekleyeceklerini söyledi Berfin'e. Çok utansa da Berfin, mutluydu. Ve bu ona yetiyordu şimdilik. Sonra Kaan'la terasa çıkıp uzun uzun sustular. Berfin dayanamayıp dökmek istiyordu içindekileri. Çok heyecanlıydı. Elleri titriyordu. Sonra gücünü toplayıp: