Beynimde çalan şarkı Iyeoka- Simply Falling'di.
Kızıl peruğumu çıkarmak için aynanın karşısına geçmiştim. Yeni görev için takacağım peruk siyah uzun saçlardan oluşuyordu. Gözlerim taktığım peruğa uyum sağlayıp biraz daha koyulaşsa da koyu lensle tamamlayacaktım. Dudak alt tonumu açık bir pembeye dönüştürecek aşıyı dudağıma enjekte ettim. Makyajı kalıcı yapmak daha mantıklı oluyordu. Daha kolay değişebilmek için önemliydi.
Bulunduğum eve yeşil adını koymuştuk. Buradaki evimde çoğunlukla kullanılan renk buydu. Gidecek olacağım evde ise çoğunlukla mavi hakimiyetini görecektim.
Kızıl peruğu çıkartırken tüm anılarımı zihnimden atmalı, yeni birisi olmalı idim. Fakat saniyelerce ve dakikalarca aynada ki yansımamı izledim. En mutlu anılarımı yaşadım diye düşündüm. Neden içimde sanki acıyı hissediyordum. Neden bu görev beni bu kadar zorlamıştı. Beynimde sürekli hatıralar vardı.
Wilson Wood....
Kumsalda, Otel lobisinde ve aşk çeşmesinde ki konuşmalar beynimde dönüp duruyordu.
Ona aşk çeşmesinin başında, bölgenin tarihini anlatırken sürekli söylediklerim ile dalga geçmişti. Madem hikayenin doğrusunu biliyordu. Bıraksaydım da o anlatsaydı. Aklıma gelince sinirlensem bile aynadaki yansımam gülüyordu. Hey. Neden gülüyordu.
'Aptal gibi görünüyorsun.' Yansımama seslendiğim de ondan cevap beklemiştim. Artık gülmüyordu.
Kızgındı.
Sanki için de bir yerlere fırtına hapsetmişti...
Her şeyi durdurmak istercesine peruğu hızla kafama taktım. Artık Audrey burada değildi.
***
Evden çıkmadan şapkamı taktım. Bu bahçeli evde oturan kız kızıldı. Bu siyah perukla görülmemeliydi.
Navigasyon'a girdiğim adrese doğru gittim. Burası bir apartmandı. Eski apartman göze hitap ediyordu. Sokaklar dar apartmanlar eskiydi. Ama restorasyonları yapıldığından oldukça güzel görünüyordu. Durup remini çekmeleri çok doğaldı.
Yangın merdivenini bile gereğinden güzeldi. Evimdeki mavi minderlerden birini alıp yangın merdivenine koydum. Buradan tüm evi ve sokağı rahat görebiliyordum. Hava sıcak olmasına rağmen burası esiyordu.
Evin içinde mavinin eskitilmiş bir tonu kullanılmıştı. Eski fotoğraf makinelerinin dizildiği bir raf bile vardı. İçlerinden birini alıp sokağın fotoğraflarını çekmeye başladım. Gerçekten fotoğraflarda oldukça güzel çıkıyordu.
Sıradaki görevim Adam Hunt olacaktı. Beni bir fotoğrafçı olarak tanıyacaktı.
***
Sokak karanlıktı ama sokak lambaları sokağı aydınlatıyordu.
Sokağın başından gelen kişi elleri ceplerinde etrafını inceleyerek yaklaşıyordu. Resimlerini çekmeye başlamıştım. Sokak lambasının altından geçerken suratına bakacaktım. Takmış olduğu şapkanın yönünü seri bir hareketle değiştirmesi yüzünü gölgede bırakmıştı. İşte şimdi daha fazla dikkatimi çekmişti. Apartmanımın kapısının olduğu sokağa girmişti. Koşar adım o cephedeki pencereden dışarı baktım. Fakat göremiyordum. Pencereyi açıp bakmayı denedim. Ama kimse yoktu. Yoksa çoktan apartmana mı girmişti.
Boynumdan geriye doğru çekilirken yapabileceğim bir şey yoktu. Vücudum zemine sert bir şekilde serilmişti. Bacaklarımı kullanamam için oldukça baskı vardı. Bir kaç saniye içinde etkisiz hale getirilmiştim. Bunu hiç beklemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ADSIZ AJAN
AksiAjan olarak doğmak. Doğmadan kaderinin belirlenmesi.Bu ajanların doğduğu andan itibaren 3 kimlikleri olurdu. Peki... hangisi gerçek... ***************** Başkanın üç yakın koruması vardı. Etrafta terör kol geziniyordu. Başkan emin olmak istiyordu. Ko...