Merhaba :)
Yorumlarınız ve voteleriniz için teşekkür ederim.
Bu bölümü Tumblr boy'umuzdan yazmaya karar verdim.
(Multimedya : Yekta)
------------
-"Sen sustukça içindeki hüzün konuşur."
Yekta'dan...
Serra ablanın evinden çıkarken elimdeki kıvrılmış defterlere baktım. Cidden okula gidiyordum. Bu kadar şeyin içinde bir de okula gidiyordum. Malesef bizim kaçık biraz da olsa mutlu olabileceğime inanıyordu. Tabiki Bay song'dan bahsediyordum, O ilginç bir adam olmasının yanında oldukça pozitifti. Bazı şeyleri anlamakta zorluk çektiği de belliydi tabi.
Annem ve babamı mutlu etmek adına o lanet okula katlanacaktım. Hiç bana göre durmuyordu bu. Ama mutlu olamıyor olmam annemle babamı üzmeliyim anlamına da gelmiyordu. Eminim, yeteri kadar üzülüyorlardır zaten.
" Yekta?"
Serra ablanın seslendiğini duyduğumda arkama dönüp kahve rengi ahşap kapının arasından sarkan kafasını gördüm. "Çantanı almıyor musun?"
" Gerek yok." diye karşılık verip yürümeye devam ettim. Okumak için gitmediğim apaçık ortadaydı. Takisye binmek veya otobüse binmek pek hobim olmadığından yürümeyi tercih ettim. Yanımda kimsenin olmaması da fena değildi. Yalnızdım ben. Bu benim için de çevremdekiler - Beni sevenler- için de en iyisiydi. Dün perşembe olduğundan oldukça halsizdim.
İçimden okula gitmemek için duygu sömürüsü yapmak geçsede, hastayım deyip Serra ablayı endişelendirmenin pek akıllıca bir fikir olmadığını farkedecek yaştaydım. Malesef...
Bir umut bu ise girişmiştik ama ben sonucu tahmin edebiliyordum. Umut. İnsanın vazgeçemediği bir illüzyondu sadece. Aynı anda en büyük güçümüz ve en büyük zayıflığımızdı. Bunun eziyetten bir farkı yoktu benim için. Sonuçta hepimiz aynı yolun yolcusuyduk ve sonunda aynı yere gidecektik değil mi?
Okula vardığımda ders zili çoktan çalmıştı. Koridorda dolanırken ilk derse girmeme düşüncem uçup gitti. Bay song, 'Buraya gel' işareti yapınca el mecbur gitmek zorunda kaldım.
" Merhaba Bay Song." dediğimde omzuma vurup karşılık verdi. "Merhaba kaçak, sınıfa gidiyordun değil mi? Seni tutmayayım."
"Ah! Evet." Derin bir nefes alıp konusmaya devam ettim. " Beni kırmadığınız için teşekkür ederim Bay song." Gülümsedi.
" Önemli değil. Son ders görüşürüz."
Yanından ayrılıp sınıfıma doğru ilerledim. Kapıyı vurup içeri girdiğimde gözler bana odaklandı. O da bana bakıyordu. Sarı saçları kıvırcıktı ve masmavi gözlerini ortaya çıkaran kuyruklu bir eyeliner çekmişti.
Selda hoca yerine geçebilirsin gibi bir şeyler anlatmaya çalıştığında özür dilemeden yerime geçtim. 97'lilerle okumak benim için en başlarda sorun gibiydi fakat alışmıştım sanırım. 96'liydim ama bir sene sınıfta kalmıştım. Bu benim için utanç verici değildi. Zaten bay Song'dan başkası bilmiyordu. Bu adam ne zaman bana bu kadar yakın oldu anlamıyordum.
" Arkadaşlar kitaplarınızın 13. sayfasını açın."
Dersin coğrafya olduğunu biliyordum bu yüzden kitabımı dolabımdan almıştım. Neyse bunun pek de bir önemi yok nasılsa uyuyacaktım. Arka sıranın faydaları işte... Selda hoca onun adını söylediğinde rahatsızlık izlenimi vererek doğruldum. Ona bakacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇAKMA POLYANNA #Watty2016
General FictionYaşadıklarından ders çıkarıp yalnızlığı seçen, annesiyle ve erkek kardeşiyle taşındığı şehirde, duygusuzluğu, kalpsizliği ve mutsuzluğu gizleyen, çakma polyannayı oynayan, zamanla popüler olup sınırları aşan bir genç kız. 17 yaşındaki İzel Aras , g...