[ İzel'den ]
Gözlerimi aralarken çalan alarma içimden küfürler savuruyordum. Ne yazık ki erken kalkıp koşmam gerekiyordu. Koşu yarışlarına katılacaktım bu sene. Birinciliğim olduğundan artık koşmayı bırakmam bir nevi imkansızdı. Yani annem için bunu yapıyordum. Yoksa daha iyi şeyler bulabilirdim. Arkadaslarımla takılıp her istediğimi yiyip içebilmek gibi. Yorganı üzerimden atıp oturur pozisyona geçtim. Kollarımı uzatıp esnediğimde kendime geldim.
Boy aynamda kısa bir süre kendimi inceledim. Buz mavisi gözlerimi beğendiğim kaçınılmaz bir gerçekti. Kendimi çirkin bulmuyordum. Bazı kızların çirkin ayağına yatıp erkeklerden iltifat toplaması yokmu, oskarlıktı! Kesinlikle onlardan biri değildim ben. Bendeki özgüvenle ayrı bir cumhuruyet bile kurulabilirdi.
Elimi yüzümü yıkayıp gözlerime ince bir eyeliner çektim. Taytımı ve beyaz tisortümü de üzerime geçirip ayakkabılarımı elime aldım. Çoraplarım nerede? ve en önemlisi ne zaman oları rahatça giyebileceğim? Lanet olsun ki bunu hiçbir zaman beceremedim.
"İzel, hala uyanmadın mı tatlım?"
"Geliyorum anne!"
Kibar tabiriyle kargalar tuvaletini yapmadan kalkan tek insanın ben olmadığımı bilmek bir nebze olsun beni sakinleştirirken merdivenlerden yavaş adımlarla indim ve mutfak kapısına doğru yürüdüm.
"Sonunda inebildiniz küçük hanım " dedi tabağıma tostumu bırakırken. Çalışanlarımız izinliydi bugün.
"Birilerinin saatten haberi yok sanırım! " dediğimde bardağıma uzandım.
"Bana sesinizi yükseltmeyin küçük hanım yoksa bugünlük koşunuz 5 km ye çıkacak."
"Bu ne resmiyet! Şimdi ağlayacağım." derken gözlerimi devirdim. Bana korkunç bakışlar yolladığını hissedebiliyordum. Anneme biraz tatlişlik yapsam fena olmazdı. E nihayetinde 5 kilometre de boru değildi.
* * *
Bileğime babamın aldığı saati takarken efkarla iç çektim. Bunu kendime sürekli yapıyordum. İçimdrki sızın geçmesine hiç izin vermiyordum. Saatin camının içindeki yıldız resmini inceledim. Bir yıl önce almıştı bunu. Aslında beğenmiyordum o zamanlar. Hatta zevksizliğiyle ilgili şakalaştığımızı hatırlıyordum. Normalde zevkine güveniyordum ama nu saat o zamanlar istisnalar arasındaydı. Size babanızdan kalan tek şey olduğunda sevmekten başka çareniz kalmıyor tabi.. Fena değildi aslında. Yada beğenmediğim, sevmediğim şeylerin üzerine gitmediğimden o ölmeden önce farkedememiştim.
"İzel hala oturuyor musun?" Annemin gergin sesi kulaklarımı doldurdu. "Çabuk o elindekini bırak! Ne yaptığını sanıyorsun o burgeri yiyemezsin." Hadi ama bunu görmemesi gerekiyordu.
" Bırak da miğdemden yemek diyebileceğim birşeyler geçsin anne." diye homurdandım.
"Sen ona yemek mi diyorsun. Git bir tabak çorba iç. Daha 1 km koşacaksın. Amacımız göbek yapmak değil unutuyorsun. Kalk çabuk."
Ayağa kalkıp burgeri masaya bıraktım. Yanımda koşan çocuk bana tuhaf bir bakış attığında kaşkarım çatıldı. Sanırım rezil olmuştum. Neden annem benimle geliyordu ki? Çocuk bana doğru birkaç adım attığında saçlarımı topluyordum.
"Buraya annesiyle gelen birine göre oldukça büyük görünüyorsun aslında." Bu neydi şimdi. Ben bu duruma bayılıyordum sanki. "Yani?" Tanımadığım kişilere hep soğuk davranırdım ki sonradan gevşemesinler. "Yanisi...diyorum ki... Ah, neyse.. Adın ne senin?"
"Bilmen gerekiyor mu?" diye sordum tek kaşımı kaldırırken. Bunu çoğu insan yapamıyordu. Şansa bakın ki ben yapabilen kısımdaydım.
Kulağıma yaklaşıp fısıltıyla konuştu. "Evet, bunu bilmeliyim. Yoksa kötü şeyler olur." ondan uzaklaştım. "Öyle mi? Ne gibi kötü şeyler?"
![](https://img.wattpad.com/cover/21847021-288-k312244.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇAKMA POLYANNA #Watty2016
General FictionYaşadıklarından ders çıkarıp yalnızlığı seçen, annesiyle ve erkek kardeşiyle taşındığı şehirde, duygusuzluğu, kalpsizliği ve mutsuzluğu gizleyen, çakma polyannayı oynayan, zamanla popüler olup sınırları aşan bir genç kız. 17 yaşındaki İzel Aras , g...