Bölüm. 1: Kaderin tılsımlı masalı.

28.3K 1K 2.4K
                                    

Bir erkek sesi fısıldıyordu ulu görkemli ovada. Heybetli bir o kadar da göz kamaştıran, ihtişamlı topraklarda nefes nefese koşuyordum.

"Azra!" diye bir erkek sesi yankılanıyordu kafamın içinde. Emin olamıyordum, nedensizce kaçıyordum. Adımlarımı hızlıca atarken kalbim adeta yerinden çıkacak gibi oluyordu.

"Azra," diye ses tekrarlamaya devam ediyordu. Bir an olduğum yer de ayağımı sertçe yere basarak durdum. Etrafıma sesin kimden gelmiş umuduyla bakındım. Etrafta herhangi birini göremeyince koşmaya devam ettim. Kimden kaçtığımı defalarca iç sesim ile kendime soruyordum.

"Sen kimsin, çık ortaya!" diye bağırdım. Eğer ki, kendi kafamda oluşan bir ses değil ise, etrafta birisi var ise, ortaya çıkması umuduyla.

"Bana gel. Kaderine Azra." diye bu defa yüksekçe adımı çağırdığında geldiğinde artık kafamın içinde oluşan bir ses olmadığı kanaatine vardım. Ne yapacağım hakkında hiçbir fikrim yoktu. Çaresizce kendimce mırıldanarak "neyin, kimin kaderinden bahsediyorsun, hiçbir şey anlamıyorum." dedim. Her söylediğim kelimeyi işitiyordu.

"Yaklaş bana," demesinin ardından artık çok daha fazla telaşa kapılmıştım. Adımlarımı biraz yavaşlatarak etrafa göz gezdirmeye başladım. Çok fazla koştuğumdan dolayı ayakkabımın içine yerdeki taşlardan girmişti. Yürürken de biraz zorluk çekerken biraz ilerim de bir uçurum olduğunu fark ettim.

Kenarına doğru biraz düşme korkusu ile yaklaşırken aşağı da simsiyah kuzguni bir at üzerinde yüzü tamamen peçe ile kapatmış birini gördüm. Başını tamamen peçe ile kapatmıştı. Atının üzerinde öylece sessiz, sakince duruyordu.

Gözlerimi kısıp yüzünü görmek istedim ama yüzündeki peçesinden dolayı sadece zifiri karanlığı andıran siyah gözleri simsiyah kuzguni at üzerinde bile heybetli cüssesini bulunduğu yerden belli ediyordu.

Adam bir anda kalın kollarını iki yana açtı. Konuşmaya başlamasıyla birlikte sanki rüzgar sesini bana ulaştırmak istercesine esmeye başladı. Kudretli ve davudi sesi tâ uçurumun dibinden bana kadar ulaştı.

"Ey! kader, onu sonunda bana getirdin." diye sesini yükseltiyordu.

"Sonunda geldi. Bu topraklara, bu şehre, bana geldi." diyerek sözlerine ekleme yaptı. Sanki içinde bütün birikmişlikleri dağlara, ovalara, gök yüzüne haykırıyordu. Birkaç defa tekrarladıktan sonra sanki benim burada olduğumu anlamış gibi kafasını bana doğru çevirdi. O an öylece donup kaldım. Elim ayağım bir an da boşalmıştı adeta. Ne yapmam, nasıl davranmam gerektiği hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Neden hareket edemiyordum? Yerin altından bir el bacaklarımı tutup hareket etmemi engelliyordu sanki.

Adam asi atını uçurumun dibinde şahlandırdı. Az önce kıstırdığım göz kapaklarımı bu defa büyük bir şaşkınlık ve korku ile açarak isteksizce çığlık attım. Uçurumun kenarında böylesi bir tehlikeli haraket yapması korkutmuştu.

Bir an akli dengesi yerinde olup olmadığını düşünmeye başladım. Aradan saniyeler geçtikten sonra şahin bakışlarını benden ayırmadan atını şahlandırmaya devam ederek, kendi etrafında yarım tur döndürdü. Atın bile hırslı kişnemesine korkusuzca hükümdarlık sürdürüyordu.

Adamdan güç ve ihtişam akıyordu.
Buradan bile belli olan dev gibi boyu ve ip iri heybetli bedeni ile haşmet ve kudret sahibi olduğu son derece farkediliyordu. Bakışındaki arzu ve aşk, yüzündeki keskinlik ve sahiplenici bakış yüreğime korku saldı ve korkuyu kalbime çivi gibi çaktı.

KAYIP UMUTLAR ( ASKIYA ALINDI )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin