5. Bölüm: Bıçakların Keskin Hissi

352 42 81
                                    

Telefondan bangır bangır bir müzik çalıyordu ve adamın ne dediğini anlamıyordum ama ritim çok hoş ve bir yerlerden tanıdıktı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Telefondan bangır bangır bir müzik çalıyordu ve adamın ne dediğini anlamıyordum ama ritim çok hoş ve bir yerlerden tanıdıktı. Şarkıyı ezbere biliyor oluşum beni kısa bir an şaşkınlığa uğratsa da çok üzerinde durmak istememiştim. Zihnimin dipsiz kuyularında bu şarkının bir yeri vardı ancak tam çıkaramamış ve odada kimse yokken dans etmeye başlamıştım. Dans etmeyi bilmezdim ve ritimlerle aram kötüydü ancak bu şarkı öyle hareketli ve neşeliydi ki bana her şeyi unutturmuştu. Sanki çok eski bir dostumla karşılaşmışım ve sıcacık bir sarılma yaşamışız gibi bir histi bende uyandırdığı hisler.

Oğuz boyalarla eve geldiğimizde duvarları yarın boyamayı teklif etmişti ama kabul etmemiştim. Yorulmuştum ama kendimi odaya kapatmak istemiyordum ya da uyumak, ilaç alıp aptallaşmak istemiyordum. Biraz vakit geçirmek iyi gelecekti bana. Üstelik bu ilacı sürekli alırsam asla kurtulamazdım o yüzden ilaçsız yaşamaya çabalamalıydım.

Oğuz hiç içine sinmese de beni kendi seçimlerimle odada baş başa bıraktığında masada duran tarağı alıp mikrofon gibi dudaklarıma yaklaştırdım ve neyce olduğunu bilmediğim şarkıya eşlik ettim. Kalbim nefes nefese kalmaktan daha çok kasılırken bir anda önüme döndüm ve kapıda beni izleyen Oğuz'u görünce utançla kalakaldım. Şarkı tüm enerjisi ile devam ederken tarağı bırakıp hemen toparlandım. Bu olmasaydı iyiydi. Gerçekten utanmıştım ve kendimi yatak başlığının arkasına attığımda gülüşünü duymuştum. Yok olmak istiyordum ve maksimum yatak başlığının arkasına kadar yok olabiliyordum.

"Şarkıyı biliyor muydun?" dedi içeriye girerken. Sesi bana daha çok yaklaşınca hafifçe kafamı çıkarıp baktım. Elinde fırçalarla bana doğru yaklaşınca iç çekerek dilimi ısırdım. Vücudum utançtan ibaretti sadece.

"Tanıdık geldi sadece. Çok hatırlamıyorum," diye yanıtladım onu iyice köşeye sinerken ama Oğuz geldi ve yine teklifsiz bir şekilde elimden tutup beni saklandığım yerden tek çekişte çıkardı. Odanın ortasında yabancı gibi kalırken Oğuz bıyık altından gülmeye devam ediyordu.

"Portekizce bir şarkı. Çok eski. 2008 yılında çıktı. Çocukluğumun şarkısıdır," derken aynı zamanda boya kutularını açıp boyaları ayarlamaya başladı.

Ona cevap vermek yerine sessizce yatağa muşamba geçirdim ve doğruldum. O sırada Oğuz boyalarla oyalanmak yerine yatağın üstüne kirli bir tulum attı. Ona döndüm yüzümü. Şortunun üzerinden bu kirli tulumu giyiyordu.

"Giysen iyi edersin. Boya bulaşırsa çıkmaz lekesi. Tinerle uğraşmayalım bir de," diyerek ayağı ile bir kutu gösterdi. Sanırım tiner onun içindeydi. Söylediklerini dikkate alarak dolaba yöneldim ve eteğimi, Oğuz arkasını dönünce bir çırpıda çıkarıp altına giydiğim şortun üzerinden tulumu giymeye başladım. Dantel işlemeli ceketin içinden giymek istedim ama Oğuz bana dönüp eliyle yeniden uyardı.

"Ceketi de çıkar. Kıyafetten çıkması zor olur. Hem sıcak değil mi öyle?" diyerek birkaç adımda yanımda bitti. Ustalıkla tulumun düğmelerini takınca içinde yüzdüğüm tulumla cekete baktım. Kapatıcı ile kapatmıştım ama terlediysem görünüyor olabilirdi morluklar.

Koyu Kestane: EkimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin